Felsefe

İnanç ve İnançsızlık Felsefeleri: Bölüm 1

Yazan: Umay Rana Usta      Düzenleyen: Barış Bayraktar

Not: Bu yazıda insanları inançlı ve inançsız olarak ayırmak ve yargılamak söz konusu değildir. Felsefeleri anlatmak adına böyle bir kategorilendirme yapılmıştır.

Dünya üzerinde birçok inançlı ve inançsız birey yaşamaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır, bu yüzden istese de istemese de bu iki kesimin birbirleri ile etkileşim içinde olduğunu görürüz. Bu yazımda size inancı ve inançsızlığı kısaca anlatmak istiyorum.

İnanç bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma; İnançsızlık ise inançsız olma durumu ve itikatsızlık olarak tanımlanır.  İnançlı bir birey yaratıcıya ve diğer olgulara inanır. İnançsız birey ise hayatını herhangi bir dine mensup olmayarak ve bir yaratıcıya inanmayarak geçirir.

İnançsızlık Felsefeleri:

Ateizm en genel tanımıyla her türlü yaratıcı gücün varlığını reddetmeye verilen isimdir. Ateistler, dinlerin ve tanrıların gerçek olmadığını düşünmekte ve bunların insanın hayal gücü ile kültürel evriminin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedirler. Ateizm, tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançları ve dinleri reddeden; doğruluğuna inanılan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır. İnanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir. Bu, en azından bir adet yaratıcı gücün var olması gerektiğini iddia eden teizm ile zıt olan görüştür. Teizm ya da Tanrıcılık, en geniş tanımıyla en az bir Tanrı’nın var olduğu inancıdır. Tanrı’nın doğasını ve evrenle Tanrı arasındaki ilişkiyi açıklayan; kişisel, mevcut ve aktif olarak evrenin kuruluş ve yönetiminden sorumlu bir Tanrı betimlemesi içeren, bu Tanrı’nın çeşitli yollarla din gönderdiğini savunan öğretidir. Bu yaklaşıma göre Tanrı dünya ve insanlar ile sürekli ilişki içerisindedir. Öte yandan deistler, yaratıcı bir gücün varlığını kabul etmelerine rağmen, dinlerin insan ürünü olduğunu ve yaratıcının insanlarla kitaplar veya dinler yoluyla irtibat kurmadığını ileri sürerler. Mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. İnanışın tanımlanmasında kullanılan doğal din ya da doğal inanç kavramları, hiçbir aracı olmaksızın sadece akıl yoluyla kavranabilecek yalın bir Tanrı inancını belirtir. Elimizde olan bir diğer inanç ise Agnostisizm ya da Bilinemezcilik; Teolojik anlamda Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun, bilimsel olarak da evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır. Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur; ancak bu belki bilinebilir; güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm genel olarak olaylara kuşkucu yaklaşır, kuşkucu sorular sorar ve yanıtları kuşku ile bulmaya çalışır. Evren’in ta kendisi olduğunu ileri süren panteizm gibi dini inanç veya inançsızlık pozisyonları da bulunmaktadır. Fakat tarihsel olarak, bilimle en yakından ilişkisi olanlar, ateizm ve agnostisizm gibi inançlardan tamamen veya kısmen uzak olan felsefi düşünüşler olmuştur. Hele ki Orta Çağ’da Hristiyanlık merkezli teizmin, modern çağda ise İslam merkezli teizmin bilim üzerindeki baskısı düşünülecek olursa, bilim ile anti-teizm arasında sıkı sıkıya bir ilişki varmış gibi gözükmektedir.

Gelecek Bilimde

Gelecek Bilimde, toplum ile bilim arasındaki köprü olmayı amaçlayan popüler bilim değil, bilim iletişimi platformudur.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu