Bilim TarihiÖzgün İçerik

İslam Bilim Tarihinde Bilimsel Çeviri Faaliyetleri

Yazan/Derleyen: Oraj Algın

Düzenleyen: Şule Selçuk

İslam’ın ortaya çıkışı Müslüman Arapların değişik coğrafyalardaki kültürler ile etkileşime girmesini sağladı. Yeni devlet, büyük bir hızla Doğuda İran ve Türkistan’a, Batıda Kuzey Afrika’dan İspanya’ya kadar genişletildi. Bu açılış, onların Yunan ve Roma mirası ile temas etmelerini sağladı. Müslümanlar özellikle yeni tanıştıkları Helenistik, İran, Hint gibi kültürlerden çok etkilendiler ve bu kültürlerdeki başlıca bilim kitaplarını Arapçaya çevirmeye başladılar. Arapçanın karakteristik yazım stili ve Müslümanların bu konudaki ilgisi sayesinde kısa sürede çok fazla eser özellikle Latince ve Yunanca gibi çeşitli dillerden Arapçaya çevrildi.

Arap yazısının karakteristik özellikleri, Müslümanların farklı dillerden Arapçaya çevirilerinin hızlı yapılmasına olanak sağlıyordu. Arap yazısında noktalama işaretlerinin kullanılmaması çevirilerin müthiş bir hızla yapılması demekti. Arapça ciddi bir bilim dili haline geldikten sonra dilde çeşitli terminolojiler ortaya atıldı. Araplar, Mısır’ın fethiyle beraber Mısır’da üzerine yazı yazmak için kullanılan papirüs bitkisi ile tanıştılar ve bu bitkinin işlenmesine özgün çok ciddi bir endüstri oluşturdular. Kâğıt hakkında gelişen bilgileri sayesinde çok sayıda kâğıt fabrikası kurdular. Bu fabrikalar 12. Yüzyılda pamuktan kâğıt üretimi açısından oldukça önemliydi.

Çeviri faaliyetlerinin başlangıcı Emevi Devleti’nin kurucusu Muaviye’nin daha valiliği döneminde, Yunan simyacı Zosimos’un (350-420) bir risalesinin 658 yılında Arapçaya çevrilmesi ile başladığı söylenir.[1] Ancak İslam’da ilk çeviri faaliyetlerinin ne zaman başladığı bir tartışma konusudur.

Abbasi Devleti döneminde Halife el-Me’mun’a gelinceye kadar Müslüman coğrafyasındaki çeviri faaliyetleri sistematik değildi ve kişilerin özel ilgileri doğrultusundaydı. Halife el-Me’mun dönemine gelindiğinde ise Bağdat’ın bir bilim merkezi haline getirilmesiyle bu faaliyetler daha sağlam bir zemine oturtularak sistematikleştirildi. İslam bilim tarihinin ilk dönemini oluşturan bu çeviri faaliyetleri başlıca Emevi Devleti çeviri faaliyetleri ve Abbasi Devleti çeviri faaliyetleri olarak iki başlık altında toplanabilir.

islam

Emevi Dönemi Çeviri Faaliyetleri

İslam Dünyasında çeviri faaliyetlerini ilk başlatan kişi olarak Emevi Prensi Halid b. Yezid b. Muaviye’nin (ö. 85/704) ismi zikredilir. Halid b. Yezid, Mervan b. Hakem tarafından veliahtlıktan uzaklaştırılınca kendini kimya, astronomi, tıp gibi bilimlere verdi.

Halid b. Yezid, İskenderiye akademisinden Arapça bilen kişileri Şam’a getirerek tıp, astronomi, kimya gibi bilim dallarındaki birtakım eserleri Yunanca ve Koptçadan çevrildi. Bu grubun başında İstefehan el-Kadim isimli bir zat bulunuyordu. Ayrıca bu dönemde daha sonra el-Biruni’nin de kullanma fırsatı bulduğu Ptolemaios’un Meyvelet Kitabı (Kitab es-Semere) isimli bir kitabı da Arapçaya çevrilmişti. Bu kitap bir astronomi kitabıydı ve buradan hareketle Halid b. Yezid’in astronomi ile de ilgili olduğunu görebiliriz. Emeviler dönemindeki çeviri faaliyetleri Halid b. Yezid ile sınırlı kalmamıştı.

Halife Mervan döneminde halifenin doktoru olan Masarceveyh el-Basri, İskenderiye doktorlarından Ahron’un tıp kitabını çevirttirmişti. Bu kitap Ahron tarafından Yunanca ders kitabı olmak için yazılmıştı. İlk olarak bu kitabı Gosios Süryanca’ya çevirmişti. Bir rivayete göre bu eser Ömer b. Abdülaziz’in kütüphanesinde bulunuyordu ve halkın da kullanımına açıktı. Daha sonra Hişam b. Abdulmelik’in katibi Salim tarafından Aristoteles’in İskender’e yazdığı yazılar Arapça’ya çevrilmişti.

Yunancadan yapılan erken dönem çeviri faaliyetlerinin ortak noktası pseudo epigraflardan oluşmasıydı. Yani antik dönemde otorite kabul edilen Platon, Aristoteles, Ptolemaios gibi isimlere atfedilen eserlerdi. Bu eserlerin çoğunun kökeni Doğu Akdeniz’e dayanıyordu. Ayrıca Müslümanlar, hem pseudo eserleri hem de hakiki eserleri birlikte kullandılar. Bu eserlerin pek çoğu daha sonra İbranca, Latince gibi dillere çevrildi.

Abdülmelik b. Mervan döneminde ise Mısır, Iran, Irak gibi coğrafyalardaki mali divanlar Farsça, Koptça, Grekçe gibi dillerden Arapçaya çevrildi.

Görüldüğü üzere Emevi Devleti dönemindeki tercüme faaliyetleri sisematik bir şekilde işlememiş, prenslerin ve halifelerin kendi şahsi ilgisi doğrultusunda olmuştur. Bundan sonra Abbasi Devleti döneminde özellikle 2. Halife Mansur ile başlayan çeviri faaliyetleri Müslümanların yabancı bilim kültür mirasıyla tam anlamıyla tanışmasını sağlamıştır.

Abbasi Dönemi Çeviri Faaliyetleri

Abbasi Devleti döneminde Müslümanlarda çeviri faaliyetleri had safhaya ulaşmıştır. Ayrıca bu dönem Müslümanlar bilim üreticisi olarak da zirveye oturmuşlardır. Bu dönemde çeviri ve bilimsel araştırma adına kurumlar kurulmuş ve bilim insanlarına teşvik edici ortamlar sağlanmaya çalışılmıştır. İslam bilim dünyasındaki birçok önemli gelişme de Abbasi döneminde olmuştur. Abbasi Devleti’nin başkenti olan Bağdat bu dönemde tam olarak zamanının bilim merkezi haline gelmiştir. Bu dönemi çeviri ve bilimsel faaliyetlerin sistematik bir şekilde işlemesi kriterini göz önüne alarak başlıca Halife el-Me’Mun öncesi ve sonrası olarak iki başlık altında toplayabiliriz.

Halife el-Memun Öncesi Çeviri Faaliyetleri

Abbasi Halifesi el-Mansur, Bağdat’ı kuran kişidir. O, yeni kurulan Abbasi Devletinin politikalarının ve Bağdat’ın her anlamda modern ve zamanının bilim şehri haline gelmesinin temelini atmıştır. Onun bilimlere olan özel ilgisi sayesinde bu dönemde çeviri faaliyetleri oldukça hız kazanmıştı. Halife yeni kurulan devletin propaganda araçlarından birisi olarak da bilimi kullanıyordu. Bu dönemde ünlü astronomi kitabı olan Siddhanta, Sanskritçe’den Arapça’ya çevrildi. Halife el-Mansur’un Sasanilerin ünlü bilim merkezi olan Cündişapur’dan getirdiği doktoru Corcis b. Cibril, zamanının önde gelen astrologlarından olan Ebu Mansur Firuzan’ın oğlu Yahya b. Ebu Mansur ve Bağdat patriği Sergios tarafından Galen, Calinos ve Hipokrat’ın tıp kitapları, Aristoteles’in bazı eserleri, Ptolemaios’un el-Mecest isimli eseri ve Öklid’in Usul’ü-Hendese’si Yunancadan Arapçaya çevrildi. Daha sonra Abbasi Bürokrasisindeki Berkmeki ailesinden Yahya b. Halid el-Berkmeki, Ptoleme’nin Almagest isimli eserini Arapçaya çevirisini yaptırdı. Fakat o bu çeviriden memnun olmadığı için çeşitli bilim insanlarından aynı eserin tekrar çevrilmesini istedi.

 Bu dönemde bilimsel eserlerin çeşitli dillerden Arapçaya çevirisi hız kazandı. Bu dönemde çevrilen eserler o zaman sarayda bulunan kütüphanede muhafaza edilmekteydi. Bu kütüphane aslında daha sonra kurulacak olan ve Bağdat’ı gerçek anlamda zamanının bilim merkezi haline getirecek olan Beytü’l-Hikme’nin de temelini oluşturuyordu. (Beytü’l Hikme ile ilgili yazımıza buradan ulaşabilirsiniz)

Abbasi Devletinde Halife el-Me’mun öncesi dönemde çeviri faaliyetlerine önem veren hükümdarlardan biri de el-Mehdi idi. Bu dönemde Aristoteles’in “Topika” adlı eseri bir patrik olan Timotheos tarafından Süryaniceden Arapçaya çevrildi. Bu kitap içeriği bakımından tartışma sanatıyla ilgiliydi ve el-Mehdi dönemindeki güncel teolojik tartışmalar için önemliydi. Halife bu kitabı okumuş ve teolojik tartışmalarda bulunmuştu. Ayrıca Halife el-Mehdi, avcılıkla ilgileniyordu. Bu sebeple iyi bir avcı olduğu bilinen Gassani’ye bu konuyla ilgili bir kitap hazırlamasını istemişti. Gassani kitabı hazırlarken Arapça ve çeşitli dillerdeki eserleri taramıştı.

Abbasi Devletinde çeviri faaliyetlerinin ilerlediği bir diğer dönem ise Halife Harun el-Reşid dönemidir. Çevrilen eserlerin sayısının artmasıyla saray kütüphanesi yeterli gelmemeye başladı. Bunun üzerine Yuhanna b. Maseveyh tarafından zamanın Abbasi Halifesi Harun el-Reşid’e daha büyük ve sistematik bir kütüphane yaptırması önerildi. Bunun üzerine halife sarayın bitişiğine Hazinetü’l-Hikme’yi yaptırdı.

Bu dönemde önemli Rum şehirleri ele geçirilmiş ve buralardaki önemli bilim eserleri Arapçaya çevrilmişti. Bu çeviri faaliyetlerinde Abbasilerin önde gelen ailelerinden Berkmekilerin de rolü büyüktür. Bu dönemdeki çeviri faaliyetlerinin büyük çoğunluğunu tıp eserleri oluşturmaktaydı fakat Astronomi eserlerinin çevrilmesine de önem verilmişti. Örneğin bir Astronomi kitabı olan Zicu’l Haruni bu dönemde çevrildi. Dönemin önde gelen mütercimleri arasında Yuhanna b. Maseveyh, Haccac b. Yusuf b. Matar, Ömer b. Ferruhan et-Taberi, Sehl b. Harun ve Yahya b. Batrik gibi isimler yer almaktaydı.

7. Abbasi Halifesi el-Me’mun devri öncesindeki çeviri faaliyetlerinin Emevi Devleti dönemi çeviri faaliyetlerinden daha ileriye taşındığı doğrudur. Fakat Bağdat’ın tam anlamıyla bir bilim merkezi haline gelmesi Halife el-Me’mun döneminde gerçekleşecektir. Onun dönemi öncesindeki faaliyetler onun dönemine bir zemin misalindedir.

Halife el-Me’mun Dönemi Çeviri Faaliyetleri

Halife el-Me’mun döneminde Bağdat, gerçek anlamda zamanın bilim merkezi haline gelmişti. Şehirde birçok bilim insanı ve mütercim bulunuyordu. Halifenin bilimlere özel bir ilgisi vardı. Müslümanlar bu dönemde Ptolemaios’a atfedilmiş olan dünya haritasının gerçekle uyumadığı kanaatindeydiler. Bu düşüncelerinin temelinde söz konusu haritada Hint Okyanusu’nun kapalı deniz olarak gösterilmesi vardı. Müslümanlar bu okyanusun bir açık deniz olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bunun üzerine Halife el-Me’mun tarafından yeni bir dünya haritası yapılması için 70 tane bilgin görevlendirildi. Yapılan dünya haritası tarihin bilinen ilk küresel iz düşümlü dünya haritası olmasının yanı sıra Ptolemaios’un haritasında gerçekle uyuşmayan noktalar düzeltilmişti. (Bu haritayla ilgili yazımıza buradan ulaşabilirsiniz)

Halife el-Me’mun’un dönemin Bizans imparatoru ile iletişim halinde idi. Ondan Bizans ülkesindeki çeşitli bilim eserlerini göndermesini istemişti. Bu görev için Beytü’l Hikme bünyesinde görev alan ve dönemin en önemli mütercimlerinden olan İbn. Batrik, Haccac b. Matar, Yuhanna b. Masaveyh, Huneyn b. İshak gibi isimlerin bulunduğu bir heyeti görevlendirdi. Bu heyet Bizans ülkesinde bir süre bulunup önemli eserleri seçtiler.

Halife Me’mun Kıbrıs emiri ile barış yapınca ondan Kıbrıs’da bulunan önemli Yunanca bilim eserlerini Bağdat’a göndermesini istedi ve bunu barış şartlarının arasına koydu. Ayrıca Suriye, Küçük Asya, Şam gibi yerlerden de çeşitli bilim eserleri toplamaya ve bunları Bağdat’da çevirttirmeye devam etti. Bu dönemde Halifenin dışında bazı zenginler de çeşitli coğrafyalardan kitaplar topluyorlardı. Kaynaklarda Me’mun’un çeviri faaliyetleri için 200.000 dinara kadar ödenek ayırdığı bilinir. Kitapları çevrilen yazarlar arasında Aristoteles, Platon, Ptolemaios, Öklid, Artemidorus, Proclus gibi isimler bulunuyordu. Anlaşılacağı üzere Müslümanlar bu dönemde çeviri alanında oldukça ilerlemişlerdi.

Beytü’l Hikme

Halife el-Me’mun, bilimsel faaliyetlerin ve çeviri işlerinin iyice sistematik bir hale gelmesi için Beytü’l Hikme’yi (Bilgelik Evi) kurdu. Aslında bu kurumun temeli yukarıda bahsettiğimiz Halife el-Mansur’un saray kütüphanesine dayanmaktaydı. Beytü’l Hikme çok amaçlı bir kuruluştu. Eski eserler burada çevrilir ve muhafaza edilir, bilim insanları burada yetişir ve bilimsel çalışmalarda bulunurdu[1]. Ayrı zamanda halkın da kullanımına açık bir kütüphane bulunurdu. Bünyesinde rasathane de vardı. Beytü’l Hikme, İslam dünyasındaki ilk sistematik bilim kuruluşudur.

 Beytü’l-Hikme adı verilen bir genel müdür tarafından idare edilmekteydi. Aynı zamanda içinde barındırdığı her bölümün de kendi müdürü bulunmaktaydı. Burada çalışan bilim insanlarına oldukça dolgun bir maaş verilmekteydi ve onların bilim yapmasını engelleyici unsurların sıfıra indirilmesine özenle gayret ediliyordu. Mütercimlere çevirdiği eserin ağırlığı kadar altın veriliyordu. Bütün bunlar kurumun bünyesindeki bilim insanlarını çalışmaya teşvik ederken çeşitli coğrafyalardaki bilim insanlarını da Bağdat’a çekiyordu.

Burada çalışan astronomlar Dünya’nın çevresini ölçüyor, astronomik aletler yapıyor, güneş lekelerini gözlemliyorlardı. Deneyle ispat edilemeyen hiçbir bilgiyi bilimsel kabul etmiyorlardı. Ayrıca o zamana kadarki gerçeğe en yakın dünya haritası da bu kurumda çalışan bilim insanları tarafından yapılmıştı.

Beytü’l-Hikme bugün Tıp Fakültesi olarak bilinen hem hastane hem de eğitim kurumu olarak görev yapan ihtisas kurumlarının da oluşmasına büyük katkısı bulunmaktadır.

Halife el-Me’mun bu kurumda çalışan bilim insanlarından dünyanın enlem ve boylamını ölçmelerini istemişti. Onlar da Sincar ve Kûfe  ovalarında yaptıkları deneyler neticesinde bir meridyen yayını 360 derece olarak hesap etmişlerdi. Dünyanın çevresini 38.400 km olarak ölçmüşlerdi ( gerçekte 40.075 km). Ayrıca Beytü’l Hikme bünyesinde fen bilimlerinin yanı sıra felsefe, mantık, ilahiyat, kelam gibi çeşitli ilim dallarını da barındırıyordu.

Temeli 2. Abbasi Halifesi Mansur döneminde atılan daha sonra Harun Reşid ile devam ettirilen ve Me’mun ile zirveye taşınan 9. yüzyılın en büyük bilim akademisi Beytü’l Hikme, 1258 Yılında Moğollar’ın Bağdat’ı istila etmesine kadar varlığını sürdürdü. Hülagü Bağdat’a girince burayı yaktı. Böylece uzun yıllar bilimin gelişmesine büyük katkıları olan Beytü’l Hikme içindeki paha biçilemez bilim hazinesi ile yok olup gitti. Fakat gerisinde bıraktığı bilimsel miras ve sistemiyle günümüz modern bilim akademilerine örnek teşkil etmeye devam ediyor.

Dârulhikme

Şii-İsmaili bir devlet olan Fatimi Devleti hilafetin kendilerinin hakkı olduğunu düşünüyorlardı ve bu sebeple Abbasilere karşı tavır gösteriyorlardı. 7. Abbasi Halifesi el-Me’mun’un Bağdat’ta kurduğu bilim merkezi olan Beytü’l Hikme’ye rakip olarak Fatimi hükümdarı Hâkim Biemrillah, 1004-1005 yıllarında Kahirede Dârulhikme adını verdiği kurumu oluşturdu.

Sarayın etrafında kurulan Dârulhikme içinde yaklaşık 1 milyon kitabın muhafaza edildiği bir kütüphane ve toplantı salonları bulunduruyordu. Bu kitaplar matematik, kimya, astronomi, astroloji, felsefe gibi pek çok alanı kapsamaktaydı.

Halife Hâkim Biemrillah, Dârulhikme de çalışan bilim insanları ve mütercimlere çok yüklü meblağlarda ödemeler yapmaktaydı. Ayrıca Kahiredeki birkaç kurumun ve caminin de gelirlerinden Dârulhikme’ye pay düşmekteydi.

Halife Hâkim Biemrillah, Şam, Filistin el-Cezire gibi topraklarda İsmaili düşüncesini yaymak için Dârulhikme’yi kullanıyordu. Dârulhikme 1068 yılına kadar son derece başarılı ve sistematik olarak yürüdü. Dârulhikme’de son derece önemli bilimsel kitapların yanı sıra sanat, felsefe ve din kitapları da bulunmaktaydı. Daha sonralarında Halife Muntasır Billah döneminde ülkede kriz baş gösterdi ve askerlerin maaşları dahi ödenemez hale gelindi. Bunun üzerine isyan eden askerler Dârulhikme’ye de saldırdı ve buradaki son derece önemli pek çok eseri de talan etti.

Daha sonraları Humeyd b. Mekki bölücü fikirleri doğrultusunda halktan ve Dârulhikme’de çalışan âlimlerden bir kısmını kendi yanına çekti. Humeyd b. Mekki’nin Dârulhikme alimlerini de yanına çekmesi sebebiyle devletin ileri gelen büyükleri buranın kapatılmasını istedi. Daha sonra Dârulhikme’de yapılan bazı münazaralar sonucu bu kurumun askıya alınmasına karar veildi. Halife Amir Biahkamillah vezirinden Dârulhikme’nin tekrar açılması ve eski işlemine tekrar kavuşmasını istedi. Bunun üzerine Dârulhikme saray etrafında 1123 yılında tekrar faaliyetlerine başladı. Eski kurumdaki kitaplar yeni yerine taşındı. Ebu Muhammed Hasan b. Âdem başkanlığında yeni kurum kısa sürede eski faaliyet derecesine tekrar kavuştu. Buradaki çalışmalar 1773 senesinde Selahaddin Eyyübi’nin Mısır’ı ele geçirip Fatimi Devletine son vermesine kadar sürdü. Kaynaklarda bu kurum Dârulilm olarak da geçmektedir. Birtakım bilim tarihçileri Dârulhikme’nin en az Beytü’l Hikme kadar önemli olduğunu savunmaktadırlar. Öte yandan bazı bilim tarihçileri ise Dârulhikme’nin tam anlamıyla İslam Bilim Tarihinde gereken başarıyı gösterememiş olduğunu savunurlar. Her şeye rağmen Dârulhikme bünyesinde bulundurduğu önemli bilim insanları, 1 milyonu aşkın eserlik kütüphanesi ve tercüme faaliyetleriyle İslam biliminin gelişim sürecinde önemli bir yer sahibidir.

Müslümanlarda Çeviri Faaliyetlerinin Gerilemesi ve Üretim Safhasına Geçiş

Müslümanlarda Emevi Devleti döneminde Halid b. Yezid’in özel ilgisiyle başlayan çeviri faaliyetleri Abbasi Devleti döneminde büyük gelişme göstermiş, 7. Abbasi Halifesi el-Me’mun’un ölümünden sonraki dönemde hızını eskiye kaybetmişti. Bunun sebebi Müslümanların bilime olan ilgisizlikleri değil tam tersine artık çeşitli dillerden çevirilerin yanı sıra üretim safhasına geçmeleriydi. Müslümanlar çeşitli coğrafyalardan elde ettikleri bilgilerle kendi felsefelerini ve bilimlerini oldukça geliştirmişlerdi. Artık çeviri eserlerin yanı sıra telif eserler kaleme almanın ve elde ettikleri bilimsel bilginin üzerine yenilerini eklemenin vakti gelmişti. Bu dönem İslam biliminin üretici dönemidir. Bu dönemde el-Biruni, İbn. Sina, İbn. Heysem, İbn. Ruşd, Cabir İbn. Hayyan gibi çok sayıda bilim insanı yetişmişti.

Müslümanlar özellikle kimya, matematik, astronomi, denizcilik, tıp, matematiksel coğrafya, optik gibi konularda çok önemli çalışmalara imza atmışlardır. Onlar yabancı kültür dairelerinden aldıkları bilimsel bilgiyi özümseyip muhafaza etmekle kalmamış, bilimlere katkılar sağlamış ve çok sayıda bilimsel alet icat etmişlerdi. Günümüze yakın hesaplamalar yapmış, zamanın gerçeğe en yakın dünya haritalarını hazırlamışlardı. Günümüzdeki birçok modern bilimin temelini atmışlardı. Birçok Rönesans dönemi bilim insanı Müslümanlardan öğrendikleri bilimi ve aletleri kullanmışlardı.

12. yüzyılla beraber İslam biliminin çöktüğü söylenir. Ancak bu sanı gerçek olmaktan uzaktır. Müslümanların üretici safhası 17. Yüzyılın başlarına kadar devam etmişti. İslam bilimi Müslümanların İber Yarımadasını ele geçirmeleri ile orada devlet kurmaları ve Haçlı Seferleri sayesinde Avrupa’ya taşınmıştı. Avrupa biliminin İslam bilimini geçmesi 17. Yüzyılın başlarına kadar sürecektir.


Kaynaklar

Avcı, Necati, İslam Dünyasında Kütüphaneciliğin Doğuşu Ve İlk Örnekleri (Beytü’l-Hikme’den Daru’l-Hikme’ye), Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 1, sy. 1, 2000, ss. 5-14.

Barış, Necati, Mustafa, İslam Bilim Tarihindeki İlk Tercüme Faaliyetleri Ve Bilgi Üretimine Katkısı, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, c. 21, sy.3, 2017, ss. 1873-1904.

Dağbaşı, Gürkan, Abbasi Dönemi Çeviri Faaliyetleri, Eskiyeni Dergisi, sy.27, ss, 177-187.

Erdem, Gazi, İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Beytü’l Hikme, Dini Araştırmalar Dergisi, c. 16, sy.42, ss. 57-77.

Katipoğlu Hasan-Kutluer, İlhan, HUNEYN b. İSHAK, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.18, 1998, ss. 337-380.

Kaya, Mahmut, DÂRULHİKME, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 8, 1993, ss. 537-538.

Kaya, Mahmut, HACCÂC b. YÛSUF b. MATAR, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.14, 1996, S.427.

Kutluer, İlhan, HUBEYŞ b. HASAN, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.18, 1998, ss. 267-268.

Mason, Finney, Stephen, Bilimler Tarihi, çev. Umur Daybelge, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2013.

Sayılı, Aydın, The Observatory In Islam, Türk Tarih Kurumu Ankara, 1960.

Sezgin, Fuat, Mehmet, Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2018.

Sezgin, Fuat, Mehmet, İslam Bilim Tarihi Üzerine Konferanslar, Timaş Yayınları, İstanbul, 2018.

Sezgin, Fuat, Mehmet, Tanınmayan Büyük Çağ, Timaş Yayınları, İstanbul, 2019.

Yıldırım, Cemal, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2016.

Görsellerin Kaynakları:

https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/ceviri-hareketi-abbasilerden-once-baslamis-h18108.html

http://aylikdergisi.com/haber-islam-cografyasinda-ilk-donem-ilim-ve-hikmet-faaliyetleri-4274.html

OrajAlgin

Merhaba. Ben Akdeniz Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisiyim. Bilimin insanlığın tek bilgi kaynağı olduğuna inanıyorum. Bu yüzden hayalim bir gün tarihçi olup zamanın akışına karşı koyan tarih bilimi başta olmak üzere tüm bilimlerin gelişmesi ve ilerlemesi için çalışmak. Gelecek Bilimde'de Tarih kategorisi altında yazılar yazıyorum.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu