Üçüncü Dünya Kadınları
Yazan: Kübra Nur Canbay
Düzenleyen: Esranur Maral & Ümit Sözbilir
Özet: Üçüncü dünyada kadın olmanın zorluklarının nedeni ve sonuçları çok çeşitli problemleri içerisinde barındırır.
Giriş
Kadın olmak, kadın hakları ve cinsiyet eşitsizliği üzerine yapılmış çok fazla çalışma mevcut. Öyle ki kadın olarak var olmanın avantajları ya da çoğunlukla dezavantajları coğrafi konuma, eğitim seviyesine ve ataerkil sisteminin hükmünün derinliğine göre değişiyor. Bu nedenle üçüncü dünya kadınlarının yaşadığı zorluklarla ilgili çalışmalar ve araştırmalar oldukça sınırlı kalıyor. Az gelişmiş ve sömürge altındaki ülkelerin özelliklerinin başında; yoksulluk, açlık, insan haklarının uygulama alanlarının azlığı ve hatta yokluğu, sağlık, eğitim, çalışma hayatı gibi toplumsal alandaki yetersizlikler ile şiddete maruz kalma geliyor. Böyle bir coğrafyanın etkisi altındaki ülkelerin kadınları, maruz kaldıkları eziyetlere direnmeye çalışarak ya da kabullenmeye zorlanarak bir savaşın içinde var olmaya çalışıyor. Ataerkil normların etkin bir şekilde sürdürüldüğü üçüncü dünyada kadın sünneti ve çocuk yaşta evlilik gibi oldukça korkunç gerçekler “gelenek” adı altında varlığını sürdürüyor. Okula gitmesi gereken kız çocukları erken yaşta anne olmak zorunda kalıyor. Kadınlara çocuk sayısını belirlemede, hamilelik kararını almada ya da sonlandırmada herhangi bir hak tanınmıyor.
Düşük Ücret ve Emeğin Yok Sayılması
Üçüncü dünya kadınlarının gıda, tarım, zanaat ve tekstil gibi alanlarda yüksek oranda emeği olmasına rağmen; sanayileşmenin artması ve daha modern iş kollarına geçiş ile gelir düzeyleri azalmıştır. Eğitimsizlik ve cinsiyetçi yaklaşımlar iş alanlarının kapılarını kadınlara kapatıp erkeklere açmıştır. Bu gelişmelerin kadınlara pek bir faydası olmadığı gibi daha niteliksiz ve düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmalarına neden olmuştur. Bir taraftan da doğurganlığa verilen önem ile kadının iş hayatındaki yerinin önüne set çekilmiştir. Bu sebeplerle birlikte ekonomik özgürlüğü kısıtlanan, genellikle de yok sayılan kadınlar geçimini sağlamada eşlerine muhtaç konuma gelmişlerdir. Dünya genelindeki erkeklerle aynı işi yapan kadınlara uygulanan gelir eşitsizliği üçüncü dünyaya tabii ki daha zorlu bir şekilde yansımıştır. Bir başka sorun ise iş hayatında kendine yer edinmeyi başarmış kadınların büyük çoğunluğunun kayıt dışı çalışmak zorunda kalmasıdır. Ekonominin büyümesine, ülkenin kalkınmasına olan katkıları resmi kayıtlarda yer almamakla birlikte emeklilik, sigorta, adil gelir dağılımı gibi haklardan da mahrum bırakılmışlardır. Yani kadının kendisi vardır ama adı var mıdır, bilinmez. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadının iş yaşamında erkeklerle eşit haklara sahip olması için de oldukça önemlidir.
Eğitim Hakkından Yoksunluk
Eğitim hakkından tüm bireylerin eşit bir şekilde yararlanması, ülkeleri her açıdan ileriye taşıyacak bir adımdır. Buna rağmen, Dünya genelinde kız çocuklarının okuma hakkı erkek çocuklarına tanınan hakların gerisindedir [1]. Bu oran özellikle üçüncü dünyada gitgide düşmektedir. Örneğin Hindistan’da okula kaydolmayan kız çocuk sayısı erkek çocuklarınınkinin yaklaşık 4 katıdır [2]. Somali’de kız çocuklarının büyük çoğunluğu hiç okula gönderilmemiştir [3]. Afganistan’da okula gitmeyen kişi sayısı yaklaşık 3,7 milyondur ve bunların yarısından fazlasını kız çocukları oluşturmaktadır [4]. Bunun yanı sıra Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği Afganistan’da liseler sadece erkeklere açılmıştır [4]. Eğitim hakkından yoksunluktan kız çocuklarının daha fazla etkilenmesinin nedenleri arasında toplumda kadının rolünün veya yerinin ev hayatından ibaret görülüyor oluşudur [5]. Erken yaşta evlilik, çocuk doğurmak, yemek yapmak, ev temizliğinden sorumlu olmak ve kocaya hizmet etmek gibi görevler kadına ait sayılmaktadır. Yoksulluk nedeniyle aynı aileden okula gitme önceliği erkek çocuklara tanınmaktadır. Ayrıca kız çocuklarına yönelik okulların azlığı ve kadın öğretmenin yokluğu eğitim hakkına ulaşmayı zorlaştıran diğer etmenlerdendir. Aslında bu coğrafyaların üçüncü dünya olarak anılmasının ve gelişememesinin en büyük nedenlerinden biri de kız çocuklarının eğitim hakları konusunda da cinsiyet ayrımcılığına maruz bırakılmalarıdır.
Fiziksel, Psikolojik ve Cinsel Şiddet
Kadına şiddet nerede, kim tarafından, hangi koşullarda gerçekleştirilirse gerçekleştirilirsin kadınların da sahip olduğu insan haklarının ağır bir şekilde ihlalidir. Kadına şiddetin tüm yönleri kadınlar ve çocuklar üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Şiddetin etkileri, şiddetin sona ermesinden sonra uzun dönem varlığını sürdürür. Fiziksel şiddet hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı etkiler, aşırı dozları hayat kaybına yol açmaktadır. Psikolojik şiddetin yol açtığı etkiler arasındaki ruhsal yaralanmalar; değersizlik, yetersizlik hissi kadının sosyal yaşantısını ve ilişkilerini de etkisi altına alır. Fiziksel bir yaralanmaya yol açmaması bu şiddet türünün çoğu zaman göz ardı edilmesine yol açabilir. Ancak şu bilinmelidir ki beden ve ruh sağlığı her zaman bir bütündür. Psikolojik şiddete maruz kalmak depresyona, kaygı bozukluklarına ve bunların yol açtığı fiziksel belirtilere de maruz bırakır. Kadına yönelik şiddet arasında cinsel şiddet özellikle üçüncü dünyada kendisini çok fazla gösterir. Cinsel şiddet hem fiziksel hem de psikolojik şiddeti içerisinde barındırır. Küçük yaşta evliliğe zorlama, kadına seçme hakkı tanımama, seksi kadının görevi olarak görme, hayır deme özgürlüğünü kısıtlama, doğum kontrolünü yasaklama, çocuk doğurmaya zorlama ataerkil, az gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlarda çok sık görülür [6] [7]. Bu yüzden cinsel şiddet üçüncü dünyada kadınlara uzak değildir, aksine evlerinin içindedir. Bir başka yönüyle kadını fuhuş yapmaya zorlama, karşılığında bedel alma veya bedel ödeme de cinsel şiddetin korkunç bir yüzüdür. Psikolojik etkilerinin yanında, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen gebelikler, üreme sağlığının etkilenmesi gibi korkunç sonuçlar da doğurur. Bu açılardan bakıldığında kadına şiddetinin önleyici önemler almak, ağır yaptırımlara maruz bırakmak toplum sağlığı ve insan hakları açısından devletlerinin en önemli sorumluluklarında biri olmak zorundadır.
Kadın Sağlığı
Üçüncü dünyada sağlık ihtiyacı oldukça fazladır. Gelenekler, inançlar ve bunlara bağlı olarak gelişen yaşam tarzı sağlık hakkına erişmeyi biraz daha güçleştirmiştir. Eğitimdeki geri kalmışlık, sağlık alanındaki personel eksikliğinin ortaya çıkmasında da büyük bir rol oynamıştır. Ne yazık ki kızların okumasına engel olan ataerkil zihniyet aynı zamanda eşlerinin ve kız çocuklarının kadın hekimlerce tedavi edilmesini istemektedir. Yoksulluk nedeniyle tıbbi ekipmandan zaten yoksun olan bu coğrafyalarda kadınlar tıbbi yardıma ulaşmakta güçlük çekmektedirler. Aynı zamanda doğum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi ya da reddi nüfusun hızla artışına sebep olmaktadır. Kadınların kendi bedeni üzerinde söz sahibi olmasına engel olan cehalet, kız çocuklarını erken yaşta evlendirip çocuk sahibi olmaya zorlamaktadır. Birçok konuda yüklenen görevlerin yanında bir de eşin isteğine kadının hayır deme hakkının tanınmadığı cinsel ilişkinin zorunluluk hâline dönüştürülmesi sorunu bulunmaktadır. Korunmanın da göz ardı edildiği bu tarz ilişkiler bulaşıcı hastalıkların artmasında önemli bir etmendir. Örneğin Nepal’de anne ölüm oranları çok yüksektir [8]. Gelenek hâline gelmiş olan evde doğum oranının neredeyse %82 olması [9], kadının okur yazarlık oranının düşüklüğü, doktordan önce geleneksel şifacılara yönelmeleri, erken yaşta evlilik gibi birçok etmen bulunmaktadır. Bir diğer sorun ise Tanzanya’daki kadın sünnetidir. Kadının bekaretini güvence altına almak, cinsellikten haz almasının önüne geçmek gibi sebeplerle gelenek hâline getirilen kadın sünneti klitorisin bir kısmının alındığı bir uygulamadır. Temiz su kaynaklarının yokluğu, ilaç teminin zorluğu, kadınların hijyenik pedlere ulaşamaması ve beslenme yetersizliğine bağlı çocuk ölümleri de yine üçüncü dünyanın gerçekleri arasında yer almaktadır.
COVID-19
2019 yılında hayatlarımıza giren COVID-19 salgını yaşamlarımızı büyük oranda kısıtladı. Gelişmiş ülkelerinin dahi sağlık, eğitim ve ekonomi gibi sistemlerini oldukça etkileyen bu salgın, üçüncü dünyanın yeterince zor olan yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı. Aşıya ulaşamayan ülkelerin yanında yeterli önlem alınamayan, yetersiz sağlık koşullarının ve yoğun nüfusun olduğu ülkelerde büyük kayıplar yaşandı. Kadına şiddettin ve aile içi şiddettin artması, işten çıkarılmalar, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının zorluğu tüm dünyada artış gösterirken Üçüncü dünyada yaşananları tahmin etmek çok da zor olmaz. Bugün bile üçüncü dünyada ameliyat ya da tedavi olmak için gönüllü hekimlerden ve sağlık çalışanlarından oluşan ekipler ve gelişmiş ülkelerin göndereceği yardımlar beklenmektedir. Yönetim kabiliyeti olmayan ya da yönetim hakkı elinden alınan, ataerkil geleneklerin hüküm sürdüğü, Üçüncü dünyada birincil bakıcı konumunda yer alan kadınların sorumlulukları salgın döneminde artış göstermiştir. Okula gidemediği için evde kalan çocukların bakımı, eğitime katılmalarının desteklenmesi de kadınların üzerine yeni bir sorumluluk yüklemiştir. Aynı zamanda Üçüncü dünyada salgın, teknolojik açıdan yetersizliğin çok daha fazla hissedilmesine yol açmıştır. Dünya çevrimiçi eğitime geçerken, az gelişmiş ülkelerde bu olanaklar maalesef sağlanamamıştır. Nüfusun büyük bir çoğunluğunun internete ve internet kaynaklarına erişiminin olmadığı bilinmektedir. Hükümetlerin halkı destekleyecek politikalarının, ekonomik güçlerinin olmaması işsizlik oranının artmasına, özellikle birçok kadının işini kaybetmesine neden olmuştur. Aile içi şiddette de doğru orantılı artışlar gözlemlenmiştir. COVID-19 yasakları yavaş yavaş kalkmış, normalleşme başlamış olsa da yol açtığı etkiler uzun dönem etkisini sürdürecek türden.
Sorumluluk Dünya’ya Ait
Üçüncü dünyayı görmezden gelmek, var olan gerçekleri değiştirmez. İnsani şartlarda yaşamak gelişmiş ülkeler kadar az gelişmiş ülkeler için de bir haktır. Zorlu şartların bir şekilde ve en çok kadınları etkilediği dünya düzeninde hiçbir insan cinsiyetini, doğduğu yeri, ailesini, rengini ve hatta ismini de kendisi seçememiştir. Ancak seçme özgürlüğünün, hakkının olduğu; eş seçimi, iş seçimi, çocuk sahibi olma seçimi gibi tercihleri kadınların elinden almak toplumları geriye, cehalete, felakete sürükler. Eşit olması gereken şeyler haklardır, seçim özgürlükleridir. Bu eşitliği sağlamak tüm toplumların birincil önceliği olmalıdır. Gelişmiş ülkelerin Uzay çağına geçtiği bir Dünya’da hâlen daha böyle sorunların var olması, bireylerin insanca yaşama hakkının elinden alınması ya da kısıtlanması, engellenmesi insan hakları ihlalidir.