Bireysel Psikoloji Bakış Açısıyla Esaretin Bedeli Filminin Karakter İncelemesi
Yazan: Ömer Aktaş
Düzenleyen: Ezgi Ordu
Özet: The Shawshank Redemption, Türkçe çevirisiyle Esaretin Bedeli, harika bir işlenişle gelen özgün karakterlere sahip bir yapım. Özellikle “umut” kavramı üzerinde şekillenen hikâyesi, insana filmi izlediği süre boyunca kendi hayatıyla karşılaştırmalar yaptırıyor. Bunların yanında, karakterlerinin derinliği ve akıcı kurgusuyla hem izlenmeye hem de üzerine konuşmaya doyulamayacak kadar mükemmel bir film.
UYARI: Bu yazımızda filmin konusu ve sonuyla bilgiler bulunmaktadır.
Esaretin Bedeli ve Adler’in Bireysel Psikoloji Kuramı
Esaretin Bedeli 1994 yılında çekilmiş, başrollerini Morgan Freeman ve Tim Robbins’in paylaştığı Amerikan drama filmi. IMDB “Top 100” listesindeki birincilik tahtını yıllardır koruyan efsane film. Hikâye, ana karakterlerimizden biri olan Andy Dufresne’nin eşi ve yasak aşkının öldürülmesi ile başlıyor. Eşinin yasak aşkı ile aynı anda öldürülmesi Andy’yi baş şüphelilerden biri hâline getirir. Erkek kahramanımız, masum olmasına rağmen çift cinayetten sorumlu tutularak müebbet hapis cezasına çarptırılır. Andy’nin kapatıldığı yer, kaçmanın imkânsız olarak nitelendirildiği Shawshank Eyalet Hapishanesidir. Parmaklıkların arkasına gönderilmesi ile başlayan süreçten sonra Andy’nin dört duvar arasında yeniden şekillenen kişiliğindeki ve hapishane ortamıyla olan ilişkisindeki değişikliklere tanık oluruz. Bu yazıda, Andy’nin zihinsel, davranışsal ve duygusal yolculuğu Adler’in Bireysel Psikoloji Kuramı üzerinden incelenecektir.
Hapishanedeki Zeki Adam
Andy Dufresne soğukkanlı, sessiz ve sabırlı bir insan olarak göze çarpar. Sahip olduğu bu özellikler, hapishane ortamında -sonradan çok iyi dost olacakları- Red gibi hapishanede yıllarını çürütmüş bir adamın bile dikkatini çeker. Hapis cezası boyunca maruz kaldığı çeşitli şantaj, tecavüz, sözlü taciz gibi tüm zorbalıklara rağmen Andy, Shawshank’ın medeni olmayan atmosferinin ruhunu delip geçmesine izin vermez. Ona ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin her olaydan sonra mantıklı tarafını sükûnet içinde korumayı başarabilmektedir. Zorbalıklardan sonra pes etmek yerine zamanının çoğunu satranç oynayarak veya başkaları için eğitmenlik yaparak ruhunu ferah, beynini de aktif tutmaktadır. Böylelikle yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen geleceğine dair umudundan bir kez bile olsun geri adım atmaz.
Andy Dufresne ve Öznel Algılar
Bunun yanı sıra Andy devrimci diyebileceğimiz bir karaktere sahip. Öyle ki cezaevinde bile mahkûmları daha insan gibi hissettirecek yenilikler yapmıştır. Örneğin yetkililere yazdığı binlerce mektup sayesinde mahkûmların okuyabilmesi adına bir kütüphane kurulmasını sağlamıştır. Bu davranışın arkasındaki güdüleme, Adler’in “öznel algılar” olarak tanımladığı kavramla bağdaştırılabilir. Çünkü Adler Kuramı’nın ikinci ilkesi olan “öznel algılar”, kişilerin davranışları ve kişilikleri sahip oldukları bireysel algılara göre şekillenmektedir. Hikâyemizde ise Andy, pek çok açıdan iyi eğitimli ve aydın bir insan olduğu için çevresindeki bireylerin de bilişsel ve entelektüel olarak gelişmesini gerekli görmektedir. Bu nedenle diğer mahkûmlar için kütüphane açmak gibi çılgınca bir işe girişir. Kütüphane yetmezmiş gibi hapishane içinde yalnızca dört duvar arasındaki tekdüze hayata mahkûm edilmiş insanlara film izlemek gibi fırsatlar yaratır. Başka bir örnek olarak ise ona göre mükemmel bir sanat eseri olan bir opera kaydını başkaları için yüksek sesle megafonlar aracılığıyla yayınlar. Kendini sanatsal açıdan tatmin ederken diğer mahkûmları es geçmez. Yerine getirdiği eylemler, kendilerini bir dolambaçta sıkışmış bir fare gibi hissedebilecek mahkûmları daha insan gibi hissettirme amacı güder. Adler’e göre ise insanlar ya kişisel başarılarının peşinde bencilce koşar ya da tüm insanlar için daha iyi olanı ararlar. Adler, yalnızca kişisel başarı arayan insanları hastalıklı olarak tanımlarken çoğunluğun iyiliği için eylemlerde bulunanları sağlıklı olarak tanımlamaktadır. Filmin hikâyesinde ise Andy başkalarının iyiliği için çabalayan, psikolojik olarak sağlıklı bir insandır.
Andy Dufresne ve Adler’in Nihai Hedefi
Hapishane günlerinin birinde toprağın yumuşaklığını fark ettiğinden beri Andy, Shawshank’tan kaçmanın yollarını aramaktadır. Bu nedenle yıllardır bir kaçış tüneli kazmakla meşguldür. Kazmayı bir gün tamamlamasına rağmen kaçmaya yıllar sonra karar verir. Çünkü arkadaşlarından birdenbire ayrılmak yerine, onların hayatlarını daha iyi hâle getirmek için yıllarını harcamaya karar verir. Kaçtıktan sonra sadece kendi işine odaklanmaktansa hapishane müdürü ve bir gardiyan tarafından yapılan yolsuzluk ve işlenen cinayetlerin kanıtlarını yetkililere postalar. Adler’in belirttiği gibi insanların nihai bir hedefi olmalıdır. Adler, nihai hedef için kesin olarak bir tanımlamada bulunmaz. Çünkü nihai amaç kişilere özgüdür ve kişinin yaşamını sürdürmeye değer kılar.
Ana karakterimiz Andy’nin asıl amacı, filmin sonuna doğru yaklaştıkça daha anlaşılır hâle gelir. Andy’nin nihai hedefi, mahkûm arkadaşı Red ile okyanusa karşı mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamaktır. Bu nihai amacını gerçekleştirmek için çalışırken de çevresindeki insanların hayatlarını daha iyi hale getirmeyi zaman içinde başarabilmiştir.
Filmin sonuna geldiğimizde ise Andy’yi can dostu Red ile kavuşmuş ve nihai amacını tamamlamış bir şekilde görürüz. Üstüne üstlük bu başarıyı hapisteki süresi boyunca maruz kaldığı tüm acılara ve adaletsizliğe rağmen elde etmiştir. Çünkü Andy, Adler’e göre sağlıklı bir insandır ve umudunu asla yitirmemiştir.