Depremlerin Halk Sağlığı Üzerindeki Etkisi
Yazarlar: Maria Mavrouli, Spyridon Mavroulis, Efthymios Lekkas, Athanassios Tsakris
Derleyen: Hakan Şenoğlu
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Depremler, halk sağlığını önemli ölçüde etkileyen doğa olayları arasındadır. Bu çalışma; deprem sonrasındaki hastaların semptomlarını, depremle ilişkili risk faktörlerini ve önleme stratejilerini incelemektedir. Solunum, mide-bağırsak ve vektör kaynaklı hastalıkların yanı sıra yara ve cilt enfeksiyonları, depremden etkilenen nüfus arasında ağırlıklı olarak kaydedilmiştir.
Giriş
Depremler etkileyici jeolojik süreçler arasındadır ve yıkıcı etkilere neden olma potansiyeli ile öngörülemeyen doğal afetlerden biridir. Ciddi yaralanmalar temel olarak binaların kısmen veya tamamen çökmesine, heyelan nedeniyle hareket etmesine, deprem sonrası yangınların oluşmasına, hızlı akan tsunami suyundaki enkazın fiziksel etkisine ve tehlikeli kimyasalların dökülmesine bağlanır. Küçük kesik ve morluklardan ciddi kırıklara, ezilme yaralanmalarına ve yanıklara kadar çeşitlilik gösterir [1]. Ayrıca, çöken binalar tarafından üretilen büyük miktarlarda toz ve molozdan kaynaklanan hava yolu tıkanıklığı veya boğulmayı da içerir. Depremin hayatta kalanların ruh sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili olarak depremzedeler arasında görülen en yaygın psikiyatrik durumlar travma sonrası stres bozukluğu ve majör depresyondur. [2] [3] [4] [5] [6] [7]
Yukarıda belirtilenlerden, depremlerin halk sağlığını önemli ölçüde etkileyen bir olaylar zincirini başlatma potansiyeline sahip olduğu ve etkilenen topluluklardaki vakaların, bulaşıcı hastalık salgınlarının meydana gelmesi için elverişli olumsuz koşullar yaratabileceği açıktır.
Depremle Tetiklenen Bulaşıcı Hastalıklar
Üst solunum yolu enfeksiyonları, birçok kıtada meydana gelen depremlerden sonra kısa dönemde oldukça sık gözlenmiştir. Depremden etkilenen insanların çoğu; yetersiz havalandırma, güvenli olmayan içme suyu kullanmaktaydı ve kötü kişisel hijyen ile aşırı kalabalık tahliye sığınaklarında yaşıyordu. Bu da bulaşıcı solunum yolu hastalıklarına yakalanmanın olasılığını artırmaktadır [8].
Su ve gıda kaynaklı hastalıklara esas olarak insan veya hayvan dışkısından elde edilen patojenik mikroorganizmalar ile kontamine su veya gıdaların alınması neden olur. 1999 İzmit depreminden sonra çok sıcak hava koşulları, olaydan sonra evsiz kalan yerel halkla yakın temas ve bölgede uygun su ve sanitasyon sistemlerinin olmaması gibi çeşitli faktörler bulaşıcı hastalık riskini artırmış olabilir [9]. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Arama ve Kurtarma (SAR) ekibinin üyelerinde Çınarcık kasabasında hafif bir gastroenterit salgını kaydedildi. Olay, kötü gıda işleme uygulamalarına atfedildi çünkü pişmiş etler buzdolabında birkaç saat saklanmıştı. Gölcük kentindeki ana kurtarma sahasındaki bulaşıcı hastalık insidansının düşük olması, IDF kampındaki kişisel ve çevresel hijyen kurallarının sıkı bir şekilde uygulanmasına, ekiplerin çalıştığı alandaki gıda işleme prosedürlerine ve aşılamaya bağlanabilir [10].
Şigellozun dünyada yıllık yaklaşık 600.000 ölüme neden olduğu tahmin edilmektedir. Vakaların üçte ikisi ve ölümlerin çoğu 10 yaşın altındaki çocuklarda görülmektedir. Hapishaneler, kreşler, psikiyatri klinikleri ve mülteci kampları gibi aşırı kalabalık koşullarda ve kişisel hijyen kurallarına uyulmayan yerlerde salgınlar görülmektedir. Şigella bulaşmasının yaygın bir yolu, dışkıyla kontamine olmuş yiyecek veya su tüketimidir. [11] [12] [13] [14] [15] [16] Yıkıcı 1999 İzmit depreminin hemen ardından depremden en çok etkilenen il olan Kocaeli’de bir bulaşıcı hastalık sürveyans sistemi kurulmuştur. Depremden önce gözlemlenen Şigella türleri, Salmonella türleri ve Giardia intestinalis gibi suda taşınan mikroorganizmalar; sıcak yaz mevsimi, hasarlı altyapı ve güvenli içme suyu elde etmedeki güçlükler nedeniyle ishalli hastalık salgınlarının olası nedenleridir [17]. Hastanede yatan çocuklara bakıldığında yıkıcı deprem sırasında meydana gelen jeolojik süreçler nedeniyle doğal kaynak sularının kirlenmesini takiben oldukça patojenik bir S.enterica suşunun ortaya çıktığı vurgulanmaktadır [18].
Tavşanlar veya kemirgenler gibi yabani ve evcil hayvanlar ile keneler, insanlara tularemi bulaştırabilir. Kontamine gıda veya suyun yutulması, enfekte hayvanlara dokunulması, böcek ısırıkları ve kontamine tozun solunması dahil olmak üzere dört bulaşma yolu vardır. Avrupa’da akarsulardan, göllerden, göletlerden ve nehirlerden kirli suların yutulması Francisella tularensis‘in ana bulaşma şeklidir [19].
Kolera, Vibrio cholerae bakterisinin ürettiği enterotoksinin bağırsağa saldırmasıyla oluşan ishalli bir hastalıktır. Hastalığın bulaşması kontamine yiyecek veya su tüketimi yoluyla gerçekleşir. Su genellikle hasta dışkısı ile kontamine olur ve bu da gıdayı doğrudan veya dolaylı olarak kontamine edebilir. Yiyecekler, yemek hazırlanırken veya tüketilirken kirli eller tarafından da kontamine olabilir. Endemik bölgelerde, kolera en yaygın olarak yetersiz su temini ve kötü sağlık koşulları olan bölgelerde bulunur [20].
Düşük sosyoekonomik koşulların ve yüksek nüfus yoğunluğunun virüslerin bulaşmasına katkıda bulunduğu birçok gelişmekte olan ülkede önemli bir halk sağlığı sorunudur. Düzce’deki depremzedeler için kampların düzenlenmesi, içme suyu ve yiyecek sağlanması, maddi yardımların dağıtılması için gerekli tedbirler hızla hayata geçirildi. Çocuklarda HAV ve HEV prevalansı endemik bölgelere göre daha düşük, gelişmiş ülkelerde kaydedilenden daha yüksekti [21].
1999 depremlerinden dört yıl sonra Düzce’de yaşayan çocuklarda hepatit A ve E insidans oranları depremlerden hemen sonra belirlenen oranlarla karşılaştırılarak değerlendirildi. Çocuklarda hepatit A’nın hala yaygın olduğu hepatit E’nin nadiren meydana geldiği bulunmuştur [22].
Yara ve Deri Enfeksiyonları
Deprem sonrası oluşan travmatik yaralanmalar, bağışıklık sisteminin dengesini bozarak enfeksiyon komplikasyonlarına yatkınlığı artırır. Uzun süre moloz altında mahsur kalmak, ciddi ezilme yaralanmalarına neden olabilir ve bu da patojenlere maruz kalma riskini artırır. 2008 Sichuan depremindeki hastaların çoğu toprak, tuğla veya taşla molozların altında kaldı. Enkaz altında geçen süre ve yaralanmadan tedaviye kadar geçen süre, yara enfeksiyonu oluşumu ile ilişkilendirilmiştir. Depremden kurtulanlar genellikle ağır şekilde yaralandı. Tıbbi personelin, cerrahi ekipmanın ve antibiyotiklerin yetersiz sağlanması, yağmur ve depremden etkilenen bölgelerdeki yüksek sıcaklık nedeniyle yara enfeksiyonlarının sayısı yüksekti [23].
Yara kültürlerinden Gram negatif boyalı bakteri izolasyonunun yüksek sıklığı muhtemelen yaralama şekli ile açıklanmaktadır. Gram-negatif bakteriler toprakta ve suda doğal olarak bulunur ve insanlar yaralanma anında bu bakterilere maruz kalırlar. Ayrıca bu enfeksiyonların hastane kökenli olması da muhtemeldir çünkü hastaların çoğu ilaç direnci oranlarının yüksek olabildiği hastanelerden gelmektedir [24]. Laboratuvarların mikrobiyolojik analizi, enfeksiyonu tedavi etmek için uygun antibiyotik seçimi ve hastane kaynaklı enfeksiyon riskini önlemek ve azaltmak için gereklidir. Enfeksiyonun etkili yönetimi daha iyi yara bakımına katkıda bulunur ve bu nedenle daha düşük ölüm ve sakatlık oranlarına yol açar [25].
Enfeksiyonun erken tanınması, mikroorganizmaların erken teşhisi, bulaşıcı hastalık uzmanlarının rehberliğinde antimikrobiyal ajanların akılcı kullanımı, bağışıklık sistemini güçlendirmek için hedefe yönelik tedavi, enfekte odakların cerrahi olarak çıkarılması ciddi enfeksiyonu olan hastaların prognozunu iyileştirebilir [26].
Tetanoz, Clostridium tetani’nin ekzotoksininin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Bakteri sporları esas olarak toprakta, insan dışkısında ve paslı nesnelerin yüzeyinde bulunur [27]. Oldukça etkili bir aşı ile kolayca önlenebilmesine rağmen tetanoz dünya çapında önemli bir hastalık ve ölüm kaynağı olmaya devam etmektedir. Tetanoz aşısı kapsamının genellikle düşük olduğu veya hiç olmadığı doğal afetlerden etkilenen gelişmekte olan ülkelerde tetanozdan ölüm oranı yüksektir. Tetanozun başarılı tedavisi; hızlı tanıya, tedavinin zamanında uygulanmasına, kas gevşetici ilaçların uygulanmasına, açık hava yolunun sağlanmasına ve solunum yetmezliğinin yönetiminde kullanılan mekanik solunum desteğine bağlıdır [28]. Peki bu hastalıklara yakalanmadan nasıl normalleşebiliriz?
Risk Faktörleri ve Önleyici Tedbirler
Sağlık tesislerinin hasar görmesi etkilenen insanlara ilk yardım ve acil tıbbi bakım sağlanmasında sorunlara neden olur. Kara yolu ağının bazı bölümlerinin tahrip olması ulaşım hizmetlerinde geçici aksamalara ve temel malzemelere, acil durum hizmetlerine anında erişimde zorluklara neden olur.
Bir deprem ve etkilerinin ardından bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için yaygın olarak önerilen önlemlerden biri, hastalığa uygun sürveyans sisteminin kurulmasıdır. Sürveyans sisteminin temel amacı, çeşitli hastalık vakalarının sayısına ilişkin bilgilerin toplanması, derlenmesi ve analizi yoluyla afet öncesi ve sonrası bulaşıcı hastalık vakalarını ve eğilimlerini başlangıç aşamasında anında belirlemektir. Bulaşıcı hastalık vakalarının bu hızlı tespiti sayesinde hastalık eğilimlerinin izlenmesinin iyileştirilmesine, erken uyarıların geçerliliğine, aşı geliştirmenin desteklenmesine, daha etkili önleme stratejilerinin geliştirilmesine ve böylece halk sağlığının eksiksiz bir şekilde değerlendirilmesine katkıda bulunmak mümkündür.
Acil durum sığınakları o kadar kalabalık ki birçok insan aynı alanda başkalarını rahatsız etmemek için öksürmekten bile çekinirken bazıları ağız hijyenini göz ardı etti. Sık aspirasyon, yetersiz beslenme ve soğuk hava birleştiğinde özellikle yaşlıların ve bebeklerin zatürreye yakalanmasına yol açtı. Bu nedenle bol miktarda şişelenmiş su ile konserve ve kuru gıda bulundurulmalı, yeterli havalandırma (ısıtma ve klima) sağlanmalı, solunum yoluyla bulaşmayı önlemek için kişisel koruyucu ekipman (yüz maskesi, tek kullanımlık eldivenler, dezenfektanlar) dağıtılmalıdır. Vektör kaynaklı hastalıkları önlemek için ilaçlama yapılmalı, uygun ilaç ve etkili aşılar yeterli miktarda bulunmalıdır. [29] [30] Yunanistan’da pandeminin ikinci dalgası sırasında 2020 yılında Sisam adası depreminden sonra futbol sahalarında kurulan açık hava deprem kamplarında aşırı kalabalıklaşmayı önlemek için oteller, evsizleri ve tahliye edilenleri barındırmak için kullanıldı [31].
Deprem sonrası acil önlemler, toz bulutlarından veya yoğun tozlu alanlardan kaçınmak için halka rehberlik etmeyi içermelidir. Önleyici faaliyetler; klinisyenler, yer bilimcileri, saha çalışanları ve halk arasında hava yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıkların oluşturduğu riskler ve bunların halk sağlığı üzerindeki etkileri hakkında bilgi içeren farkındalık yaratmayı amaçlar [32].
Su ve kanalizasyon sistemlerinde bir hasar bulunursa klorlama ve ardından dezenfeksiyon yapılır. Ortak tuvaletler yerine bireysel tuvaletler kullanılmalı ve kamp alanlarında açık havada dışkılamayı önlemek için seyyar tuvaletler bulunmalıdır. [33] [34] Ellerin su ve sabunla yıkanması sağlanmalıdır. Su kaynaklarının korunması güçlendirilmeli, hijyen ve sanitasyon sağlanmalıdır.
Bu bilgiler, 2023 yılının Şubat ayında gerçekleşen Hatay ve Kahramanmaraş depremlerinin zorlu seyrine ışık tutmaktadır. İstanbul’da ciddi hasarlara neden olabileceği düşünülen olası Marmara depremine bu denli yaklaşmışken dikkati ve tedbiri oldukça yüksek düzeyde sağlamalıyız.