Güneş Kremi
Yazan: İrem Demirci
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Güneş’ten korunmak için geçmiş zamanlarda insanlar tarafından çeşitli yollar denenmiştir. Bronzlaşmanın popülerleşmesiyle Güneş’ten korunmaya karşı bakış açısı günümüzde farklı yönlerde değişse de Güneş’ten korunmak sağlık açısından oldukça önemli bir konudur. Güneş kremleri genelde SPF10, SPF50 ve SPF100 olarak piyasaya sürülmektedir. SPF değeri artan bir şekilde koruyuculuk etkisini gösterir. Ayrıca, bir güneş kreminin SPF değeri 2 mg/cm2 kalınlığındaki etkisiyle ölçülür. Bu yüzden güneş kremlerinin belirlendiği SPF değerinde bir koruma sağlaması için cilt üzerindeki kalınlığı 2 mg/cm2 olmalıdır. UV indeksi de UV radyasyonunun ölçümüdür. Günlük UV indeksine göre Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) belirli Güneş’ten korunma yöntemleri önermiştir.
Giriş
Güneş’ten korunmak ve ilgili konular günümüzde oldukça popülerdir. Bu yazıda Güneş’ten korunmak hakkında geçmişten günümüze toplumun bakış açılarının nasıl ve ne yönde değiştiğinden, ultraviyole radyasyonların (UV) keşfinden, Güneş’ten gelen hani radyasyonların zararlı olduğundan, güneş kremlerinin nasıl koruma sağladığından, güneş koruma faktörünün (SPF) ne gösterdiğinden, güneş kremlerinin hangi saatlerde ne ve kadar korunması gerektiğinden bahsederek Güneş’ten korunmak ve güneş kremleri hakkında kapsamlı bir yazı ortaya konması amaçlanmıştır.
1. Güneş Kremlerinin Tarihçesi
1.1. Geçmiş Zamanlarda Güneş’ten Korunma Yöntemleri
Arap yarımadasındaki çöl iklimine bağlı olarak Arap erkeklerin çoğunluğu geleneksel olarak uzun beyaz kaftan1 kıyafetler giyerler ve kafa örtüsüne benzeyen bir şal ile kafalarını korurlar. Tek parça kıyafetleri onların tüm vücudunu örter ve kıyafetten içeri giren hava sıcak havalarda vücudun soğumasına yardımcı olur. Kafalarını örtmelerinin sebebi ise tahmin edileceği üzere Güneş’ten; ağız ve burunlarını da örterek de çöl fırtınalarından korunmaktır. [2] Benzer iklim koşullarına sahip olan Antik Mısır Döneminde insanlar sadece güzelleşme amacıyla değil, gözlerini Güneş’ten ve böceklerden korumak için de gözlerine sürme sürerlerdi. [3] İbraniler zeytin, badem, susam tohumu ve kabaklardan yapılan yağları ve hayvanlardan ve balıklardan elde edilen maddeleri emolian2 olarak ve Güneş ışınlarından korunmak için kullandılar. [5]
Antik Roma Dönemi’nde özellikle balıkçılar ve denizciler, Güneş’ten korunmak için kafalarına geniş kenarlı hasır şapkalar takarlardı. Bronzlaşmanın revaçta olmadığı o dönemde, üst sınıftan kadınlar Güneş’ten koruyucu şemsiyeler kullanırlardı. [6] Antik Romalı Şair Marcus Valerius Martialis (MS 40), bir güneş şemsiyesi hakkında şöyle yazmıştı: Bunu Güneş’in aşırı sıcaklığından korunmak için kullan. [7]
Victoria Dönemi İngiltere’sinde (1837-1901) cilt için en büyük tehditlerden birinin açık hava olduğuna inanılıyordu. O dönem Güneş’in cilt üzerindeki olumlu veya olumsuz etkileri bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da Güneş’in ciltte yarattığı etki hakkında da hassasiyetler vardı. Hasta insanların ciltlerindeki toksinlerini (tam karşılığı olmasa da modern anlamına yakın olarak) attığında bir hemşire tarafından temizlenince rahatladıklarına inanılırdı. Bu gibi sebeplerin sonucu olarak da cildi korumak için çeşitli boneler, peçeler ve şemsiyeler kullandılar. [8] İngilizler özellikle güneş şemsiyesi için kullanılan parasol kelimesini İtalyanca parasol ve parasole olan kelimelerinden aldılar. Bu kelimeler Latince parare (kalkan) ve sol (güneş) kelimelerinden türetilmiştir. [9]
1.2. Ultraviyole Radyasyonlarının Keşfi
1666 yılında ünlü Fizikçi Isaac Newton, “renklerin ünlü fenomenlerini denemek için cam prizma edindim” isimli mektubuyla ışığın bilimsel araştırmalarının kapısını açtı. [10] O zamandan sonra ışığı da elektromanyetik dalganın bölümlerinden biri olan ultraviyole (UV) veya diğer bir deyişle morötesi radyasyonun keşfi 1801’de Alman Kimyager Johann Wilhelm Ritter tarafından gerçekleştirildi. [11]
UV radyasyonun biyolojik etkileri dalga boyuna bağlı olarak büyük ölçüde değişir ve bu yüzden üç bölgeye ayrılır. UV radyasyonu üç bölgeye ayırma fikri ilk kez Ağustos 1932’de düzenlenen İkinci Uluslararası Işık Kongresi’nin Kopenhag’taki toplantısında ortaya atıldı. Üç bölgenin şu şekilde tanımlanması önerildi: UVA (400-315 nm), UVB (315-280 nm), UVC (280-100 nm). Alt bölümler keyfidir ve disipline göre farklılık gösterebilir. Çevresel ve dermatolojik fotobiyologlar dalga boyunu UVA (400-320 nm), UVB (320-290 nm) ve UVC (290-200 nm) olarak tanımlarlar. [10]
1.3. Güneşlenmenin Trend Hâline Gelmesi
1920’lerin başında Kükreyen Yirmiler3 diye bilinen dönemde, toplumsal tutumlar önemli ölçüde değişmeye başladı. Zenginler için özel tatil köylerine yapılan seyahatler yeni bir gösterişli eğlence hâline geldi. Miami ve Palm Beach’te yapılan tatillerin sonucu olan bronzluk modaya dönüştü. Bu trend 1920’lerde ünlü Fransız Moda Tasarımcısı Coco Chanel tarafından şu sözlerle nitelendirildi: “1929 kızı bronz olmalı.”, “Altın rengi bir ten şıklığın göstergesidir.”. Açık mayolarla güneşlenmek bir çılgınlık hâline geldi (Görsel 1) ve hatta bu durum daha sonrasında 1946’da Fransız Tasarımcı Louis Reard tarafından bikinin tanıtılmasıyla sonuçlandı. [12]
Görsel 1: Jantzen markasının 1920’lerden kalma mayo reklamları. (a) 1927’de şallar, şemsiyeler ve geniş kenarlı şapkalar ile Güneş koruması sağlayan modeller gözüküyor. (b) 1929’daki reklamda ise benzer mayolar giyen modellerin Güneş’te koruması olmadan eğlendiği gösteriliyor. [13]
1.4. Güneş Kremlerinin Keşfi
Güneş’ten gelen ışınların insanlarda bıraktığı etki hakkında yapılan çalışmalara bakıldığında, ilk olarak 1798’de Robert William, ışığa karşı olan hassasiyeti eczema solare olarak tanımlandı. Erik M. P. Widmark, 1899’da UV radyasyonların eritemaya4 sebep olduğunu kanıtlayan kişiydi. 2007’de Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansının (International Agency for Research on Cancer) yayımladığı makalede solaryum ile melanom5 arasındaki pozitif ilişkiyi doğrulayarak çığır açtı. [11]
Güneşlenmenin revaçta olduğu yıllara paralel olarak L’Oreal’in kurucusu Eugene Schueler ise 1935’te, bronzlaşma yağının içinde tarihte ilk olarak UV radyasyonu filtrelemek için aktif madde olarak benzil salisilat kullandı. Üç sene sonra, Avusturyalı Kimyager Franz Greiter’in (1919-1985) Avusturya ile İsviçre arasındaki sınırda bulunan Piz Buin Dağı’na tırmanırken güneş yanığı yaşaması yıllar sonra güneş kremini icat etmesine ilham oldu. [11] 1946’da Greiter ve ortakları güneş kremini ilk ticari ürüne dönüştürenlerdi. [16] Ürünün amacı açık tenli insanları güneş yanıklarından korumaktı. Greiter aynı zamanda Türkçesi güneş koruma faktörü olan Sun Proctection Factor (SPF) terimini ortaya attı. [17] Sonrasında güneş kremleri yaygınlaşarak günümüzdeki yaygın kullanımını kazandı.
2. Güneş’ten Gelen Zararlı Radyasyonlar
Yazıda önceden de bahsedildiği gibi, Güneş’ten yayılan UV radyasyon UVA, UVB ve UVC olmak üzere üçe ayrılarak tanımlandı. UVA (320–400 nm) radyasyonu daha uzun dalga boyuna sahip olduğu için epidermis ve dermis tabakalarına kadar cilt yüzeyinden daha derinlere nüfuz edebilir. UVA, UVA1 ve UVA2 olmak üzere dalga boyuna göre ikiye ayrılır. UVA1 340–400 nm dalga boyunu temsil ederken, UVA2 320–340 nm arası dalga boylarını temsil eder. UVA ışınları, pencere camlarından geçebilir. UVB radyasyonu ise 280–320 nm dalga boyları arasını temsil eder. Birçok otomobil camları ve pencere camları tarafından engellenir. [18]
UVC (200-280 nm) [19] ozon tabakası sayesinde yeryüzüne ulaşamadığı için tehlikeli bir durum yaratmaz. [18] Ancak lamba veya lazer gibi yapay kaynaklar aracılığıyla UVC radyasyonuna maruz kalınabilir. UVC radyasyonu da ciltte çeşitli yanıklara ve göz yaralanmalarına sebep olabilir. [20]
Görsel 2: Farklı UV radyasyonlarının cilt yüzeyine nüfuz etmesi. (Figure 1) [18]
3. Güneş Kremleri Nasıl Koruma Sağlar?
Genellikle dalga boyu kısaldıkça biyolojik açıdan ışık radyasyonu potansiyel olarak daha zararlı hâle gelir. Güneş kremleri görece daha uzun dalga boylarında yani zarar açısından daha düşük UVA1, UVA2 ve UVB tipi radyasyonlara karşı etkilidir.
Güneş kremlerinin içeriğindeki maddeler, kimyasal (organik) ve fiziksel (inorganik) olmak üzere ikiye ayrılır. Kimyasal koruyucular oksibenzon, avobenzon, oktokrilen ve ekamsül gibi yüksek yoğunlukta radyasyonu soğurarak daha yüksek enerji seviyelerine çıkmalarına sebep olan aromatik bileşiklerdir. Bu moleküller, daha yüksek enerji seviyelerine uyarıldıklarında ve tekrar temel durumlarına döndüklerinde soğurulan enerjiyi kızılötesi radyasyon (yani ısı) gibi daha düşük enerjili dalga boylarına dönüştürür. [21]
Titanyum dioksit, çinko oksit ve demir oksit gibi fiziksel güneş kremi koruyucuları yansıtarak ya da kırarak UV ışınları ciltten uzaklaştırır. [21] [22] Ancak deneysel çalışmalar tanecik boyutları çok küçük olduğunda koruma mekanizması kimyasal koruyuculara benzediğini göstermektedir. Daha spesifik olarak, mikronize olmuş çinko asit ve titanyum dioksit, UV ışığı yarı iletken metaller gibi davranarak soğurur. [21]
4. Güneş Koruma Faktörü (SPF)
Yazıda önceden de belirtildiği gibi, SPF terimini ilk ortaya atan Greiter ve ortaklarıdır. SPF, bilimsel olarak, güneş kremi varken cilt üzerinde yaratacağı minimal eritema için gereken minimum UV enerjinin güneş kremi yokken gereken minimum UV enerjiye oranı olarak tanımlanmıştır. [23] Daha anlaşılır olması için denklem şeklinde gösterilmiş hâli: SPF = Ciltte güneş kremi varken minimal eritema için gereken minimum ultraviyole enerji / Ciltte güneş kremi yokken minimal eritema için gereken minimum ultraviyole enerji.
Eczane ve kozmetik mağazalarında satılan güneş kremleri genellikle 15, 20, 30, 50, 50+ veya 100 SPF değerlerine sahiptir. SPF bu aralıkta olmayan bir değer de alabilir. Genelde belirli SPF değerlerinde satılmasının değeri reklamcılık ile ilgili olabilir. Örneğin 7 veya 52 SPF değeri insanlara daha yabancı geleceğinden insanların kafasında soru işareti yaratabilir. Ancak SPF değeri sadece bir orandır. Bir güneş kreminin SPF değeri daha fazlaysa o ciltte minimal eritema için daha yüksek minimum UV enerji gerekir, yani daha yüksek oranda Güneş ışığına karşı (örneğin öğle saatleri) daha dayanıklıdır denebilir.
Halk arasında SPF’in doğrudan olarak güneşe maruz kalma süresiyle ilgili olduğuna dair yaygın bir yanılgı var. SPF aslında tanımı yapıldığı üzere güneşe maruz kalma süresi ile ilgili değil, yoğunluğu (miktarı) ile ilgilidir. Güneş enerjisi miktarını güneş enerjisinin yoğunluğu gibi faktörler de etkilediği için güneş enerjisinin sadece maruziyet süresiyle ilgili olduğu söylenemez. Örneğin saat sabah 9’daki 1 saatlik maruziyet öğlen 1’deki 15 dakikalık maruziyete eşit olabilir. [24]
5. SPF50 ve SPF100 Arasında Bir Fark Var mıdır?
Birçok eczacı da dâhil olmak üzere halk arasında, UV radyasyonundan koruma konusunda 50 ve üzerindeki SPF değerlerinde oldukça az bir fark olduğunu söylenir, bu bilimsel olarak da doğru bir beyandır. SPF50 UVB dalgalarının %98’ini engellerken SPF100 de %99’unu engeller. Ancak kullanıcıların kullanış eğilimi, aralarındaki farkın ihmal edilebilir derece olduğu beyanını önemsiz kılar. Food and Drug Administration (FDA), ürünlerin SPF’nin ölçümü yapılırken güneş kremlerini 2 mg/cm2 kalınlıkta ölçüm yapmayı zorunlu kılar. Yapılan birçok çalışma da kullanıcıların genelde 2 mg/cm2 kalınlığının ya yarısını ya da çeyreğini kadar güneş kremini ciltlerine uyguladığını söyler. Sürülen güneş kreminin alınlığının azalması da SPF’nin düşmesine sebep olur. 1 mg/cm2 kalınlıkta sürülen bir güneş kremi SPF50 ise SPF26’ya düşerken, SPF100 ise SPF55’e düşüyor. [25]
6. UV Index (UVI) Nedir? Ne Zaman Güneş Kremi Kullanmalıyız? Güneş’ten Korunmak için Başka Neler Yapabiliriz?
Fotokoruma, UV radyasyonun neden olacağı cilt hasarını azaltmaktır. Fotokorumaya (UV) radyasyondan korunmak olduğu için güneş kremlerinin yanı sıra şapka, güneş gözlüğü, makyaj gibi koruyucular de aynı kategoriye girer. [26] Yapılan bir çalışma Güneşe sürekli maruz kalmanın yanı sıra Güneş yanıklarının da skuamöz hücreli karsinom6 (SCC) gelişme riskini arttığını gösterdi. [28]
UV indeksi, UV radyasyonun ölçümüdür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tanımlanmıştır. Bu indeks 0 ila 15 arasındadır ve 0’dan arttıkça cilde ve gözlere olan tehlikesi artar. [29] [30] 1 UV birimi 0,025 W/m2 birimine eşittir. [30] İndeks 0 ila 2 arasında dışarıda bulunmakta çok açık tenli hassas cilt yapısına sahip insanlar dışında sıkıntı yokken, 3 ila 7 arasında şapka takılmasını, güneş kremi sürülmesini ve öğle saatlerinde yine de gölge bölgeler aranmasını, 8 ve üzeri indeks değerleri içinse öğle saatleri dışarıda bulunmaktan kaçınmayı ve 3 ila 7 arasında verdikleri tavsiyelerin vazgeçilmez olduğu söyleniyor. Tablo 1’de bu yazılanlar özetlenmiştir. [29] [30] Bu indeksi bulunduğunuz şehir için ilgili hava durumunu paylaşan kuruluşlardan bulabilirsiniz.
UV İndeksi | Eylem |
0’dan 2’ye | Dışarıda olmanın tadını çıkarabilirsiniz. |
3’ten 7’ye | Öğle saatlerinde gölge arayın. Gömleğinizi giyin, güneş kreminizi sürün ve şapkanızı takın. |
8 ve daha yüksek | Öğle saatlerinde dışarıda olmaktan kaçının. Gölge aradığınızdan emin olun. Gömlek, güneş kremi ve şapka kesinlikle gerekir. |
İnsanlarda güneş kremini sadece güneşli günlerde sürmemiz gerekiyor gibi ortak bir fikre sahip olsa da DSÖ’ye göre bulutlu bir günde bulutlar UV radyasyonun sadece yaklaşık olarak %20’sini engellediğini söylüyor. [25]
7. Ne Kadar Miktarda Güneş Kremi Kullanmalıyız?
2015 Kanada’da bulunan sağlık alanları üzerine olan kuruluşlardan katılımcılar, bir fikir birliği toplantısında halkın farklı alışkanlıkları göz önüne alındığında “güneş koruyucusunu cömertçe kullanın” tavsiyesinde karar kıldılar. Canadian Cancer Society (Kanada Kanser Derneği) ve American Academy of Dermatology (Amerikan Dermatoloji Akademisi) kabaca bir tahmin ile ortalama kiloda ve ortalama vücut oranlarına sahip insanlar için Görsel 2’deki ölçüleri tavsiye ediyor. [21]
Görsel 3: Canadian Cancer Society (Kanada Kanser Derneği) ve American Academy of Dermatology’nin (Amerikan Dermatoloji Akademisi) kabaca bir tahmin ile ortalama kiloda ve ortalama vücut oranlarına sahip insanlar için önerdikleri ölçüler. [21]
1 Bazı bedeviler çöl iklimlerinde siyah kaftan kıyafetler giyerler. Bu ilk duyulduğunda çöl iklimi için yanlış bir seçim olarak düşünülebilir ama yapılan bir çalışma çöl ortamında siyah veya beyaz kaftan giymek arasında bir fark olmadığını gösterdi. Deney iki katılımcıyla çölde gerçekleştirildi. Güneş altında belirli bir süre bekledikten sonra, siyah kaftanın beyaz kaftana göre daha fazla ısınmış olduğu görülse de kıyafetteki sıcaklık cilde ulaşmadan kıyafetin alt kısmından giren hava konveksiyonel ısı aktarımıyla dışarıdaki havayla vücudun temasta olmasını sağlar. [1]
2 Özellikle ciltteki nem oranını yükselten bir madde. Genellikle losyon, krem veya merhem içinde bulunur. [4]
3 İng. Roaring Twenties.
4 Ulusal Kanser Enstitüsünün (National Cancer Institute) kanser terimleri sözlüğünde “cilt kızarıklığı” olarak tanımlanmıştır. [14]
5 Melanositlerde (melanin pigmentini üreten hücreler) başlayan bir kanser türü. Bir ben (cilt melanomu) ile başlayabilir, ayrıca göz veya bağırsak gibi diğer pigmentli dokularda da başlayabilir. [15]
6 Skuamöz hücrelerinde başlayan kanser tipi. Skuamöz hücreleri balık puluna benzeyen ince, düz hücrelerdir ve derinin yüzeyini oluşturan dokuda, vücutta işi boş organların astarında ve solunum ve sinidirm yollarının astarında bulunur. [27]