Savant Sendromu
Yazan: Kübra Nur Canbay
Düzenleyen: Ümit Sözbilir & Ceren Mısır
Özet: Kökeni, Fransızca’da bilgin anlamına gelen “Savior” kelimesine dayanan Savant Sendromu, belirgin zihinsel engellere sahip bireylerin belirli bir alanda yüksek düzeyde bilgi ya da yeteneğe sahip olduğu nadir bir durumdur.
Giriş
Savant sendromunun ilk açıklaması, bilimsel bir makalede 1783’te Alman psikoloji dergisi Gnothi Sauton’da[1], olağanüstü hafızaya sahip, yıldırım hızında hesaplama becerisi bulunan Jedediah Buxton’ın durumu açıklanırken yapıldı. Savant sendromunun tanımı ise ilk olarak Langdon Down tarafından 1887 yılında, aptal bilgin anlamına gelen “Idiot Savant” şeklinde ifade edildi. 1887 yılında “aptal” IQ’su 25’in altında olan kişileri sınıflandırmada kullanılıyordu. Ancak bildirilen vakaların hiçbirisinin aptal şeklinde ifade edilebilecek bir tanıya sahip olmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca insan onuru da göz önüne alınarak bu tanım yanlış bir isimlendirme olarak kabul edilmiş, günümüzde de kullanılan haliyle savant sendromu adını almıştır. Bu sendroma sahip bireyler otistik spektrum bozukluğuna, buna benzer sinir gelişimsel bir bozukluğa sahip olabildiği gibi bazı bireylerde beyin hasarı sonrası ortaya çıktığı bilinmektedir. Doğum anından itibaren sahip olunabilir, çocukluk döneminde ortaya çıkmaya başlayabilir, nadiren merkezî sinir sistemini etkileyen, beyin hasarına sebep olan kazalardan, hastalıklardan sonra ortaya çıkabilir. Savant sendromu erkeklerde kadınlara oranla yaklaşık altı kat fazla görülür. Ayrıca ortalama bir milyonda bir bireyi etkilediği tahmin edilmekle birlikte otistik spektrum bozukluğuna sahip bireylerde görülme oranı daha yüksektir. Bu sendroma sahip bireyler matematik, bilgisayar, sanat, müzik ve hafıza gibi alanlarda üstün yeteneklere sahiptir. Herhangi bir yılda herhangi bir tarihin hangi güne denk geldiğini rahatlıkla söyleyebilirler. Toplama, çıkarma, çarpma, bölme, kök alma gibi işlemleri olağanüstü bir hızla hesaplayabilirler. Sıklıkla çok iyi piyano çalma yetisine sahiptirler. Gördükleri bir yeri, canlı ya da cansız bir varlığı kolaylıkla resmedebilirler. Özgün resim yapma yetenekleri de oldukça gelişmiştir.
Savant sendromuna sahip bireylerin yetenekleri belirli bir alan etrafında toplanır, çok nadiren birden fazla alanda beceri sahibi olabilirler. Savant olgularını parça becerileri olanlar, yetenekli olanlar ve olağanüstü yetenekleri olanlar şeklinde üç sınıfa ayırabiliriz. En sık rastlanan savantlar parça becerileri olanlardır. Plakaları, haritaları, tarihleri rahatlıkla akıllarında tutabilirler; bunun yanı sıra belirli seslere ya da önemsiz konulara obsesif şekilde ilgi duyarlar. Yetenekli savantlar ise genellikle tek bir alanda gelişmiş yeteneklere sahiptirler. Beste yapabilirler, iyi bir çizim yeteneğine sahip olabilirler. Olağanüstü savant terimi ise özgün becerileri yüksek sağlıklı bireylerde karşılaşıldığında bile dikkat çekici yetenekler olarak değerlendirilen nadir vakalardır. Günümüzde dünya genelinde var olan savantların sayısı 100’e yakın olarak tahmin edilmektedir. Bunlardan 40’a yakınının otizm tanılı olduğu, geriye kalanlarda ise zekâ güçlüğü saptandığı bilinmektedir. Savantlarla diğer üstün yetenekli bireylerin bilişsel becerilerindeki benzerlik ve farklılıklar tartışılmaya devam etmekle birlikte savantların becerilerinin sadece ezber belleğine dayanmadığı, oldukça organize, alana özgü bilginin temsil edilme becerisinin gelişmiş olduğu ifade edilmektedir. Savantların yetenekleri ortadan kaybolmaz, aynı seviyede kalabildiği gibi sürekli kullanım ile gelişme sağlayabilir. 1930 yılında Psychol Clin isimli dergide savantların eksik olgularını gidermenin mi yoksa becerilerinin eğitilmesinin daha yararlı olacağı tartışılmıştır.[2] Zaman içerisinde tedaviden ziyade yetenekleri eğitmenin daha faydalı olacağı sonucuna varılmıştır. Yani savant sendromlu kişilerin sahip olduğu beceriler onların dikkatini çekecek şekilde kanalize edilebilir. Böylelikle onlara sosyalleşme, bağımsız hareket edebilme gibi normalleşmeye götüren bir yol çizilmiş olur. Yeteneklerini daha faydalı şekilde kullanmalarını sağlamak, işlevselliklerini artırmak için iyi bir yöntemdir.
Mega Savant: Kim Peek
Kim Peek, 11 Kasım 1958’de ABD’de dünyaya gelmiştir. Doğuştan beyninin sol yarım küresi ile ilgili işlevleri olumsuz etkileyecek bozukluklara sahiptir. Ayrıca korpus kallozumu[1] sahip olmadığı bilinmektedir. Korpus kallozum yaklaşık 200 milyon sinir lifinden oluşan bir demettir ve beynin hemisferleri arasındaki iletişim için çok önemlidir, yokluğunda bu iletişim sağlanamaz. Bilim insanlarına göre Kim’in nöronları bu sinir lifi yollarının yokluğu nedeniyle olağanüstü bağlantılar kurarak Kim’in müthiş bir hafızaya sahip olmasına sebep olmuş olabilir. Olağanüstü hafızası ile kendisi “megasavant” olarak tanınmaktadır. Kim, iki yaşındayken ağır engelleri neticesinde bir hastaneye yatırıldı. Dönemin ünlü nöroloğu tarafından, yürüyemez, konuşamaz ve öğrenemez diye değerlendirildi. Ancak baba Fran Peek tüm söylenenlere rağmen yıllar boyunca oğlunun en büyük destekçisi oldu. Erken gelişimle ilgili olarak, Kim’in babası, Kim’in yaklaşık 20 aylıkken kendisine okunan her kitabı ezberleyebildiğini belirtti. Kim, kitapları tek bir okumadan sonra ezberler ve o kitabı okuduktan sonra onu bir kenara, ters çevirerek koyardı. Böylece kimse ona aynı kitabı tekrar okumaya çalışmazdı. Hayatının geri kalanı boyunca, tüm okuma materyalleri Kim tarafından baş aşağı veya bir rafa ters olarak yerleştirildi. Üç yaşına geldiğinde anlamını bilmediği kelimelere sözlükten bakabiliyordu. Dört yaşına kadar yürümeyen Kim, o dönemlerinde sayılara, hesaplamalara ilgi duyuyordu. Peek, telefon numarası ezberlemeye de takıntılıydı. Büyüdükçe günlerinin çoğunu babası ile kütüphanede geçiriyordu. Birçok kitabı, ansiklopediyi çok kısa süre içerisinde okuyabiliyor ve içerisinde hemen hemen her şeyi aklında tutabiliyordu. Bir sürü bilgiyi hızla özümseyebildiği ve gerektiğinde rahatlıkla hatırlayabildiği için durumu onu yaşayan bir ansiklopedi ve yürüyen bir GPS yaptı. Dünyadaki hemen hemen her iki şehir arasında yol tarifi verebilirdi. Ayrıca takvim hesaplamaları yapabilir, çok sayıda müzikal, tarihi ve politik gerçeği hatırlayabilirdi. Savant sendromlu birçok bireyin aksine, Kim Peek otistik spektrum bozukluğundan etkilenmedi. Güçlü bir şekilde içe dönük olmasına rağmen, sosyal alanda ve iletişimde zorluk çekmedi.
18 yaşına geldiğinde okul eğitimi olmamasına rağmen Peek 160 çalışanı olan bir şirkette çalışıyordu. Haftada sadece birkaç saat çalışarak gerekli tüm hesaplamaları kafasında yapıyordu. Peek’in diğer yandan akıl yürütme becerisi gereken konularla sorunları vardı. Basit günlük işlerini yapmakta zorlanıyordu. IQ’su şaşırtıcı bir şekilde yalnızca 87 civarındaydı. Ancak baba Peek her zaman Kim’in en büyük yardımcısı ve desteği oldu. 1984 yılında Kim, senarist Barry Morrow ile tanıştı. Bu tanışma Kim’in hayatını değiştiren, ilham konusu olduğu Rain Man’in[2] Senaryosunun ortaya çıkmasına neden oldu. Filmin popülaritesiyle Peek birçok televizyon kanalından programlarına katılması yönünde teklif aldı. İnsan beyninin nasıl çalıştığına dair anlayışımızı geliştirmeye yardımcı olacağını düşünen birçok bilim insanın da dikkatini çekti. Filme kadar sakin ve kapalı bir yaşama sahip olan Kim, daha sonraları babasıyla ülkeyi gezmeye, engelli bireylerle ilgili hoşgörüyü savunmaya başladı. Sosyal becerileri, insan ilişkileri oldukça gelişti ve göz önünde bir yaşam sürmek onun da hoşuna gitmeye başladı. 2004 yılında NASA, Kim’i ve olağanüstü yeteneklerini daha iyi anlamak amacıyla Kim’in benzersiz beyin yapısının üç boyutlu bir modelini yeni görüntüleme yöntemlerini kullanarak oluşturmaya çalıştı ve Kim’i inceledi. Kim ve babası Fran, Focus Productions tarafından hazırlanan The Real Rainman’in bazı bölümlerinin çekimleri için Ocak 2006’da İngiltere’ye ilk yurt dışı gezilerini gerçekleştirdiler. Bu gezide Kim, Oxford Union Münazara Cemiyetine katılarak Birleşik Krallık tarihini ve diğer konuları dikkate değer bir şekilde kavradığını gösterdi. Mart 2006’da Kim ve Fran Almanya’ya uçtu ve çok popüler Kerner şovuna konuk oldular. Ocak 2009’da Rain Man filminin 20. yıldönümünde Kim ve babası Fran’i onurlandırmak için Kim’in en sevdiği yer olan Salt Lake City Kütüphanesinin oditoryumunda bir dizi ünlü toplandı. 19 Aralık 2009’da babası Fran, Kim’in ani bir kalp krizi sebebiyle öldüğünü açıkladı.
Savant İkizler: Flo ve Kay Lyman
Savant sendromunun farklı bir örneği olan, Flo ve Kay Lyman kardeşler 1959 yılında ABD’de dünyaya gelmiştir, dünyanın tek kadın otizmli savant ikizleridir. Ancak yetenekleri çocukluk döneminde fark edilememiştir. Anneleri otizmli kızlarıyla çok fazla ilgilenmemiş, sürekli evde zaman geçirmelerini istemiştir. Babaları ise durumlarını görmezden gelmiştir. Annelerinin bir gece mutfağa gidip gazı açtığını gören küçük kız kardeşleri Jane, polisi aramayı başarmıştır. Bu olaydan büyük pişmanlık duyan anne Eve için kardeşler alkol bağımlılığı ve depresyonla mücadele ettiğinden bahsetmiştir. Kız kardeşlerinin gülünç bulunduğunu ve psikolojik şiddete maruz kaldığından bahseden Jane, ebeveynlerinin aksine kız kardeşleriyle ilgilenmiş, onları hayata katmaya karar vermişti.
İkizleri ilk keşfeden kişi ise Dave Wagner adında yerel haber spikeridir. Flo ve Kay kardeşler Dave’in televizyona çıktığı günden itibaren tüm kıyafetlerinin kaydını tutarak bir katalog oluşturmuşlar. Dave 1996’da ikizler hakkında bir haber yaparak onların renk şemalarından ve olağanüstü müzik yeteneklerinden bahsetmiştir. Ancak yetenekleri bunlarla sınırlı değildir. Ayrıca muazzam bir otobiyografik hafızaya sahiptirler ve herhangi bir sabah, kahvaltıda ne yediklerini ne giydiklerini, havanın nasıl olduğunu ve o gün ne yaptıklarını hatırlayabilirler. İkizler hakkında daha da etkileyici olan şey, neredeyse eşzamanlı bir şekilde konuşuyor gibi görünmeleri ve aynı yeteneklere sahip olmalarıdır. Bir süre sonra Dave Wagner, ikizleri, şahsen tanıdığı otizm konusunda dünyada uzman olan Dr. Darold Treffert’e götürdü. Böylelikle otizmli savant ikizi olduklarına dair tanıları konmuş oldu.
Lyman ikizleri, rutine çok değer veren, günlük etkinlikleri tamamen programlı bireyler. Dr. Treffert günlük rutindeki herhangi bir değişikliğin onları çok üzerek bunalıma ya da kaygıya sebep olduğunu belirtmiş. Çok sevdikleri bir program yayından kalktığı için iştahları kapanan, uykuları kaçan ikizler kanala ulaşıp bir geri dönüş alamayınca kiliseye giderek programın tekrar başlaması için dua etmişler. Değişime ve kayıplara karşı aşırı duyarlı olan Lyman ikizlerinin yayınlanan The Rain Man belgeseliyle daha yakından tanıyabiliriz. Günümüzde, ikizlerin hayranları tarafından oluşturulan sosyal medya hesaplarından güncel bilgi paylaşımları yapılmaktadır. Lyman kardeşler yaşamlarına ABD’de devam etmektedirler.
Müzisyen Savant: Derek Amato
Sonradan gelişen savant sendromuna sahip, 39 yaşına kadar sıradan bir yaşamı olan Derek Amato’nun hayatı havuzda kafasını çarpmasıyla değişti. Amato birkaç gün boyunca yarı koma halinde ve bilincinde git gel olması nedeni ile hastanede kaldı. Sert çarpma sonucu kısmi duyu kaybı, geçici hafıza kaybı ve sık sık baş ağrıları yaşadı. Bu kazadan dört gün sonra liseden bir arkadaşını evinde ziyaret etti, o esnada piyanoyu fark edip çalmak için yöneldi. Hayatı boyunca hiç piyano çalmamış olan Amato, parmaklarını tuşlar üzerinde büyük bir ustalıkla hareket ettiriyordu. Amato’nun o gün orijinal müzikal bestesini çalması arkadaşında inanılmaz bir duygu yoğunluğuna sebep oldu.
Amato, ertesi sabah arkadaşının evinden ayrılmadan önce altı saat boyunca piyano çalmaya devam etti. Onun tesadüfen keşfettiği bu yeteneği kısa süre içerisinde medyada yankılanmaya başladı. Ünlü televizyon programlarından teklifler almaya başladı. Yeteneği onun için para kazandığı bir işe dönüştü. Bir tekli ardından da albüm çıkardı. Amato’nun yaşamında, kaza gününe kadar hayattaki isteği, beklentisi veya potansiyeli hakkında pek bir fikri yoktu. Satış, beyzbol koçluğu ve halkla ilişkiler gibi çeşitli işlerde çalışmıştı. Gecelerini sokaklarda geçirdiği, evsiz kaldığı zamanlar oldu. Ancak havuzdaki kaza, kaderini sonsuza dek değiştirdi.
Sinestetik Savant: Daniel Tammet
Farklı bir savant sendromu örneği olan, Daniel, 1979 yılında dokuz kardeşin en büyüğü olarak İngiltere’de doğdu. Dört yaşında, erkek kardeşlerinden biriyle oyun oynarken ilk epilepsi nöbetini geçirdi. Bu nöbetinden sonra enteresan yetenekler sergilemeye başladı. Küçük yaşlarda, sayılarla ilgili bir kitap okuduğu esnada sayıların ona sadece rakam olarak görünmediğini fark etti. Zorlu matematik işlemlerinin sonucunu inanılmaz bir sürede her seferinde doğru olarak cevaplıyordu. Daniel’a göre 10.000’e kadar olan her sayının benzersiz bir rengi, şekli, dokusu ve bazen de hareketi vardır. Sinestezi olarak adlandırılan yani, birleşik duyulara sahip bir birey olduğu fark edildi. Herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetikliyordu. Daniel, 117 sayısının yakışıklı, 289’u çirkin, 333’ü çekici, pi sayısını ise güzel bulduğunu söylüyor. Hiç bitmeyen, ondalık kısmından sonra tekrar etmeyen pi sayısını 22.514 basamağına kadar ezbere biliyor. Saatler alan bu iş onun için oldukça kolay. Daniel olağanüstü yeteneklere sahip olmasına rağmen doktorların ona savant sendromu ve yüksek işlevli otizm teşhisi koyması neredeyse 25 yıl sürdü. 2005 yılında, “İnanılmaz Beyinli Çocuk” belgeseline konu oldu. Çekimler sırasında ekip, öğrenmesi oldukça zor bir dil olduğu herkesçe bilinen İzlandacayı konuşmayı öğrenmesi için meydan okudu. 10 farklı dili (İngilizce, Fince, Fransızca, Almanca, Litvanca, Esperanto3, İspanyolca, Rumence, Estonca ve Galce) ustalık ile konuşabilen Daniel, bu meydan okumayı kabul etti. Tam bir hafta sonra, canlı yayında, İzlanda televizyonunda, yerel bir sunucuyla akıcı bir konuşma yaparak izleyicileri şok etti. Tammet, 2006 yılında, kendi hikayesinden ilham aldığı “Mavi Bir Günde Doğdu” başlıklı ilk anı kitabını yazdı. Bunun ardından “Geniş Gökyüzünü Kucaklamak” ve “Renklerde Düşünmek” adı iki kitap daha yazdı. Her üç kitabı da çok satanlarda yer aldı ve tam 20 dile çevrildi. Başarıyla dünyayı kendisine hayran bırakan Daniel, eşiyle birlikte Fransa’nın Paris kentinde sıradan bir yaşam sürmeyi tercih ediyor. Kazancını, dil ve okuryazarlık dersleri vererek, kendi yaptığı resimlerini satarak sağlıyor. Ara ara ise konferanslar vermeye devam ediyor.
Bilimde Savant Sendromu
Bugüne kadar birçok teori ortaya atılmış olmakla birlikte, tek bir teori tüm vakaları açıklayamaz. Bu zamana kadar yapılan resmi testler, savantların hepsinde olmasa da bazılarında görsel hafızanın varlığını gösterir. 25 savanttan biri ve 51 savanttan bir diğeri olmak üzere iki çalışma, bazı vakalarda özel beceri veya yeteneklere sahip akrabaların varlığını gösterdi, tabii ki tüm vakalar için bu sonuç geçerli değil. 23 bilgin üzerinde yapılan başka bir araştırma, özel becerilere sahip sadece bir aile üyesi buldu. Bir dizi çalışma, özellikle de takvim hesaplama ve olağanüstü müzik becerisine sahip savant yeteneklerinin, özel yetenekleri açıklarken tek başına ezberlemenin çok ötesine geçtiğini göstermiş ve ezberci belleğin tek başına varlığı için bir temel sağlayamayacağını belgelemiştir.
Birçok durumda savant yetenekleri için oldukça tutarlı bir şekilde giderek daha makul bir açıklama sağlayan bir teori, beyinde sol yarı küre hasarının ardından sağ yarı kürenin işlevleri gerçekleştirmesidir. Savantlarda en sık görülen beceriler, sağ yarıküreyle ilişkili becerilerdir ve en eksik olanlar sol yarıküreyle ilişkili becerilerdir. Şimdiye kadar incelenen birkaç vaka sol yarıküre hasarını belgelemektedir ve bu görüntüleme çalışmaları ayrıntılı nöropsikolojik testlerde karşılık gelen sol taraflı eksikliklerle de ilişkilidir.
1 Sert cisim, beynin her iki lobu arasındaki bilgi alışverişini sağlayan sinir ağlarından oluşan yapı.
2 Yönetmenliğini Barry Levinson’nın yaptığı, başrollerini Dustin Hoffman, Tom Cruise, Valeria Golino’nun paylaştığı Oscar Ödüllü film.
3 Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından oluşturulan yapay dil.