Karl Popper: Yanlışlanabilirlik Kuramı
Yazan: Saul Mcleod
Çeviren: İrfan Karabacak
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Karl Popper, bilimsel bilginin geçici olduğunu ve şu anda yapabileceğimizin en iyisi olduğuna inanıyordu. Popper, tümevarımı yanlışlama ilkesiyle değiştirerek bilimsel yöntemin klasik pozitivist açıklamasının aksini ikna etme girişimiyle tanınır. Karl Popper tarafından önerilen Yanlışlanabilirlik İlkesi, bilimi bilim olmayandan ayırmanın bir yoludur. Bu ilkeye göre bir teorinin bilimsel olarak kabul edilmesi için mutlaka test edilebilmesi ve yanlış olduğunun makul bir şekilde kanıtlanabilmesi gerekir. Örneğin “bütün kuğular beyazdır” hipotezi siyah bir kuğunun bulunmasıyla yanlışlanabilir. Popper’a göre bilim, hipotezleri sürekli olarak desteklemeye çalışmaktansa onları çürütmeye çalışmalıdır.
Giriş
Karl Popper sıkı kuralcıdır ve bilimin aslında ne olduğunu değil ne yapması gerektiğini açıklar. Popper akılcıdır ve bilim felsefesindeki temel sorunun bilimi bilim olmayandan ayırmak olduğunu iddia etmiştir. Bilimsel Keşfin Mantığı kitabında tümevarımcılığı özünde modası geçmiş bir yöntem olarak olduğunu düşünerek eleştirmiştir.
Popper, bilimsel teoriyi bilimsel olmayandan ayırt etmenin kriteri olarak klasik gözlemci-tümevarımcı yöntemi yanlışlamayla (diğer bir deyişle tümdengelimli mantıkla) değiştirdi. Bütün tümevarımsal kanıtlar sınırlıdır çünkü evreni her zaman ve her yerde gözlemlemiyoruz. O yüzden bu ayrıntılara ilişkin gözlemden genel bir sonuç çıkaramayız.
Popper’a göre bilimsel teori test edilebilir tahminlerde bulunmalı ve bu tahminlerin doğru olmadığı ispat edilirse teori reddedilmelidir. Popper, tümdengelim yöntemini kullanarak bilimin en iyi şekilde ilerleyeceğini savundu. Çünkü bu yöntem sayesinde hipotezler test edilebilir ve bilimde ilerleme sağlanabilir.
Popper tümevarım yönteminin sınırlılığını göstermek için aşağıdaki örneği verir:
Avrupalılar binlerce yıldır milyonlarca beyaz kuğu gözlemlemişlerdi. Tümevarımsal kanıtları kullanarak tüm kuğuların beyaz olduğu teorisini ortaya atabiliriz. Ancak Avustralya’nın keşfi, Avrupalıları siyah kuğularla tanıştırdı. Popper’ın anlatmak istediği şudur: Bir teoriyi doğrulayan ne kadar çok gözlem yapılırsa yapılsın her zaman gelecekteki bir gözlemin teoriyi çürütme olasılığı vardır. Tümevarım kesinlik sağlayamaz.
Karl Popper, dünyayı nesnel olarak gözlemlediğimiz şeklindeki acemice yapılan deneyci görüşü de eleştiriyordu. Popper, tüm gözlemlerin bir bakış açısından geldiğini ve aslında tüm gözlemlerin bizim anlayışımızla boyandığını savundu. Dünya bize hâlihazırda sahip olduğumuz teoriler bağlamında görünür. Buna teori yüklülük1 denir.
Popper, yanlışlamadan yola çıkarak alternatif bir bilimsel yöntem önerdi. Bununla birlikte, bir teori için birçok doğrulayıcı örnek mevcut olsa da onu yanlışlamak için yalnızca bir karşı gözlem yeterlidir. Bilim, bir teorinin yanlış olduğu gösterildiğinde ilerler ve olguyu daha iyi açıklayan yeni bir teori ortaya atılır.
Popper’a göre bilim insanı, teorisini sürekli olarak kanıtlamaya çalışmak yerine teorisini çürütmeye çalışmalıdır. Popper, gerçeğe aşamalı olarak yaklaşmamıza bilimin yardımcı olabileceğini düşünür ancak nihai açıklamaya sahip olduğumuzdan asla emin olamayız.
Kritik Değerlendirme
Popper’ın felsefeye ilk büyük katkısı, bilimin sınırlarının çizilmesi sorununa yeni bir çözüm getirmesiydi. Gelenekselleşmiş görüşe göre bilim, bir sonuca varmak için tümevarım yöntemiyle yani bütünüyle mantıksal analizin aksine gözlem ve deneyi kullanarak yürütülür. Fakat büyük zorluk şuydu: Ne kadar uzun ve kesintisiz olursa olsun, elverişli hiçbir gözlemsel veri akışı, sınırsız bir genellemenin doğruluğunu kanıtlamak için akla uygun olarak yeterli değildi.
Popper’ın mantıksal formülasyonları tümevarımsal yöntemin aşırı kullanımını sınırlamaya ve bugünün bilimsel makale değerlendirme yöntemleri için kavramsal temelleri güçlendirmeye yardımcı oldu. Bununla birlikte, bilim tarihi, metodolojik yanlışlamacı bir yaklaşım gibi bir şeyi izlediğine dair çok az işaret vermektedir.
Kuşkusuz bir şekilde pek çok çalışmanın gösterdiği gibi geçmişin ve bugünün bilim insanları, metodolojik anlamda yanlışlanmış olarak adlandırmak zorunda kalacağımız teorilerden vazgeçme konusunda isteksiz olma eğilimindeydiler ve daha sonraki bakış açımızdan görüldüğü gibi çoğu zaman bunu yapmakta haklı oldukları ortaya çıktı.
Bilim tarihi, bazen kararlı olmanın ve ödün vermemenin en iyisi olduğunu gösteriyor. Örneğin, “Yaşamının ilk yıllarında, Newton’un kütle çekimi kuramı, ayın yörüngesine ilişkin gözlemlerle yanlışlandı”. Ayrıca bir gözlem bir teoriyi yanlışlamaz. Deney kötü tasarlanmış olabilir veya veriler yanlış olabilir.
Quine, bir teorinin tek bir ifade olmadığını, bir dizi ifadeden oluşan karmaşık bir ağ olduğunu belirtir. Ağdaki bir ifadeyi (mesela tüm kuğuların beyaz olduğu) yanlışlamak mümkün olsa da bu tüm karmaşık teoriyi reddetmeniz gerektiği anlamına gelmez.
Başta Thomas Kuhn, Paul Feyerabend ve Imre Lakatos olmak üzere Karl Popper’ı eleştirenler, bilimin tümü için geçerli olan ve bilimin ilerlemesini sağlayabilecek tek bir yöntem olduğu fikrini reddettiler.
1 İng. Theory-ladenness