Bilim TarihiÖzgün İçerik

9. Yüzyılda Kurulmuş Bir Bilim Akademisi: Beytü’l Hikme

Yazar: Oraj Algın

Düzenleyen: Ümit Sözbilir

7. yüzyılda İslam dininin ortaya çıkışı Arapların farklı kültürlerle etkileşime girmesini sağlar. Yeni kurulmuş olan İslam Devleti’ni büyütmek ve yeni dini yaymak için öncelikle komşu ülkelere yapılan fetihlerle başlayan yayılma, Arapları kısa sürede bilim ve felsefe ile tanıştırır. Özellikle eski Yunan, Roma, Hint ve İran bilim mirasından çok etkilenen Müslümanlar, bu kültürlerdeki önemli eserleri Arapça’ya çevirmeye başladılar.

Özellikle Emevi İktidarı döneminde Halid b. Yezid tarafından kimya, astronomi ve tıp gibi bilimlerle ilgili eserleri Yunanca’dan Arapça’ya çevrildiğini görüyoruz. Ancak bu ilk çeviri hareketleri çok önemli olmakla birlikte sistematik değildi. Emevi dönemindeki bu çeviri hareketleri
Mervân b. Hakem  ve Ömer b. Abdülazîz döneminde de devam etti.

750 yılında Abbasilerin Emevi İktidarını yıkıp başa geçmeleriyle birlikte İslam Devleti’nin merkezi Bağdat’a taşındı. Abbasi Halifesi el-Mansur, bir nevi yeni kurulan devletin yaymacasını(propagandasını) yapmak adına bilimlere oldukça önem vermişti. Bu dönemde bilim eserlerinin çeşitli dillerden Arapça’ya çeviri hareketleri oldukça hız kazandı.

Yine bu dönemde çevrilen eserler o zamanlar sarayda bulunan kütüphanede muhafaza edilmekteydi. Ancak çevrilen eserlerin artmasıyla beraber bu kütüphane artık yeterli olmamaya başladı. Bu kütüphane aslında daha sonraları kurulacak olan ve Bağdat’ı gerçek anlamda zamanın bilim merkezi haline getirecek olan Beytü’l Hikme’nin de temelini oluşturuyordu.

Saraydaki bu kütüphanenin yetmemesi üzerine Yuhanna b. Maseveyh tarafından zamanın Abbasi Halifesi Harun Reşid’e daha büyük ve sistematik bir kütüphanenin yapılması teklif edildi. Halife bunun gerekliliğini anlayarak sarayın bitişiğine Hizânetü’l-Hikme’yi yaptırdı.

Daha sonrasında Halife el-Me’mun döneminde halifenin bilimlere olan özel ilgisi sayesinde Bağdat’ta gerçekleştirilen bilimsel faaliyetler zirveye ulaştı. Halife bilimsel faaliyetlerin ve çeviri hareketlerinin iyice sistematik olması için Beytü’l Hikme’yi (Bilgelik Evi) kurdu. Aslında bu kurumun temelleri anlaşılacağı üzere Halife Mansur dönemindeki saray kütüphanesine kadar uzanmaktadır.

Beytü’l Hikme çok amaçlı bir kuruluştu. Eski eserler burada muhafaza edilir ve çevrilir, bilim insanları burada eğitim görür, astronomi ile ilgili çalışmalar yapılır ve halkın da yararlanabileceği bir halk kütüphanesini bünyesinde barındırırdı.

Beyt’ül Hikme, İslam bilim dünyasındaki ilk sistematik bilim kuruluşu olarak anılmaktadır. Burası Sahibu Beyti’l-Hikme adı verilen bir genel müdür tarafından idare edilmekteydi. Aynı zamanda içinde barındırdığı her bölümün de kendi müdürü bulunmaktaydı. Burada çalışan bilim insanlarına oldukça dolgun bir maaş verilmekteydi ve onların bilim yapmasını engelleyici unsurların sıfıra indirilmesine özenle gayret ediliyordu. Mütercimlere çevirdiği eserin ağırlığı kadar altın veriliyordu. Bütün bunlar kurumun bünyesindeki bilim insanlarının çalışmaya teşvik ederken çeşitli coğrafyalardaki bilim insanlarını da Bağdat’a çekiyordu.

Burada çalışan astronomlar Dünya’nın çevresini ölçüyor, astronomik aletler yapıyor, güneş lekelerini gözlemliyorlardı. Deneyle ispat edilemeyen hiçbir bilgiyi bilimsel kabul etmiyorlardı. Ayrıca o zamana kadarki gerçeğe en yakın dünya haritası da bu kurumda çalışan bilim insanları tarafından yapılmıştı.

Beytü’l-Hikme bugün Tıp Fakültesi olarak bilinen hem hastane hem de eğitim kurumu olarak görev yapan ihtisas kurumlarının da oluşmasına büyük katkısı bulunmaktadır.

Halife el-Me’mun bu kurumda çalışan bilim insanlarından dünyanın enlem ve boylamını ölçmelerini istemişti. Onlar da Sincar ve Kûfe  ovalarında yaptıkları deneyler neticesinde bir meridyen yayını 360 derece olarak hesap etmişlerdi. Dünyanın çevresini 38.400 km olarak ölçmüşlerdi ( gerçekte 40.075 km). Ayrıca Beytü’l Hikme bünyesinde fen bilimlerinin yanı sıra felsefe, mantık, ilahiyat, kelam gibi çeşitli ilim dallarını da barındırıyordu.

Temeli 2. Abbası Halifesi Mansur döneminde atılan daha sonra Harun Reşid ile devam ettirilen ve Me’mun ile zirveye taşınan 9. yüzyılın en büyük bilim akademisi Beytü’l Hikme, 1258 Yılında Moğollar’ın Bağdat’ı istila etmesine kadar varlığını sürdürdü. Hülagü Bağdat’a girince burayı yaktı. Böylece uzun yıllar bilimin gelişmesine büyük katkıları olan Beytü’l Hikme içindeki paha biçilemez bilim hazinesi ile yok olup gitti. Fakat gerisinde bıraktığı bilimsel miras ve sistemiyle günümüz modern bilim akademilerine örnek teşkil etmeye devam ediyor.


Kaynaklar:

Necati Avcı, İslam Dünyasında Kütüphaneciliğin Doğuşu ve İlk Örnekleri (Beytü’l Hikme’den Daru’l Hikme’ye)

Gazi Erdem, İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi Beytü’l-Hikme, Dini Araştırmalar, Ocak – Haziran 2013, Cilt : 16, Sayı : 42, ss. 57- 77

Mahmut Kaya, İslam Ansiklopedisi, Beytü’l Hikme Maddesi

Mehmet Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2018

Mehmet Fuat Sezgin, İslam Bilim Tarihi Üzerine Konferanslar, Timaş Yayınları, İstanbul, 2018

Görsel Kaynaklar:

https://onedio.com/haber/muslumanlarin-1000-yil-onceki-bilgeliginin-zirvesi-olan-egitim-kurumu-beyt-ul-hikmet-732333

https://www.ilimvemedeniyet.com/tag/beytul-hikme

OrajAlgin

Merhaba. Ben Akdeniz Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisiyim. Bilimin insanlığın tek bilgi kaynağı olduğuna inanıyorum. Bu yüzden hayalim bir gün tarihçi olup zamanın akışına karşı koyan tarih bilimi başta olmak üzere tüm bilimlerin gelişmesi ve ilerlemesi için çalışmak. Gelecek Bilimde'de Tarih kategorisi altında yazılar yazıyorum.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu