Beyin Hikâyeleri Neden Sever?
Yazan: Calli McMurray
Çeviren: İrem Özsoy
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Tarih boyunca hikâyeler insanlar için büyük bir öneme sahip olmuştur. COVID-19 pandemisi dolayısıyla bir araya gelemeyen insanlar sanal ortamlarda bile hikâye anlatmaya devam etmişlerdir. Hikâye anlatımını böylesine karşı konulmaz yapan sebepleri araştıran bir grup bilim insanı, hikâyelerin insanların beyin etkinliklerini de eşleyecek kadar güçlü iletişim aracı olduğunu görmüşlerdir. Beyindeki birçok bölgeyi eşleyen hikâyelerin bazı komplo teorilerine zemin hazırlayabileceği bilinse de olumlu şekilde kullanılacak hikâyeler insanlık için vazgeçilmez bir iletişim aracı olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Giriş
Erin Barker, mütevazi bir sahneye çıkar. Mikrofonu tutup konuşmaya başlarken kalabalığın arasında hâlâ mırıltılar dolaşır ama konuşmalar uzun sürmez. Seyircilerin üzerine yoğun bir sessizlik çöker. Bir cümle kahkahaya neden olurken bir sonraki cümle elle tutulur bir şok yaratır. Bu noktadan sonra artık Barker’ın seyircisi kendinden geçmiş ve tamamen onun anlatısına dalmış durumdadır.
Beyin, çoğunlukla bir karakter arayışında olan hikâye bağımlısıdır. Saatlerce, bir cep yayını kanalının bölümlerini dinlediyseniz veya bir dizinin bölümlerini art arda sabaha karşı 3’e kadar izlediyseniz iyi anlatının gücünü de bilirsiniz.
Washington merkezli ve kâr amacı gütmeyen The Story Collider’ın eski yöneticisi Liz Neeley’e göre ilgi uyandıran bir hikâye anlatıcısı, insanların dikkatini çekmesi için başarılı anlatı aktarımına sahip olmalı ve bir hikâye dünyasına çekilmenin o leziz hissini tattırmalıdır. COVID-19 pandemisinden önce The Story Collider, barlar veya kafeler gibi kalabalık ve samimi ortamlarda canlı hikâye anlatımı etkinliklerine ev sahipliği yapıyordu. O zamanlar insanlar sahneye çıkarak bilimle ilgili deneyimleri hakkında kişisel hikâyeler paylaşıyorlardı. Şimdi ise bunu internet üzerinden yapıyorlar.
Barker gibi hikâye anlatıcıları, anlatı aktarımını gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini hemen söyleyebilirler. “Canlı izleyicilerimizden anında geri dönüt almaya çok alıştık. Hikâyenin çok çarpıcı bir noktasındayken alkışları, hatta gergin sessizlikleri hissedebilmek…” diyor The Story Collider’ın sanat yönetmeni Baker.
Pandemi dönemi, yüz yüze ve sözlü hikâye anlatımı geleneğini sanal alanlara taşımış olsa da deneyimin doğasındaki sosyalliği değiştirmedi. İster bir kamp ateşi etrafında ciyaklayan bir grup arkadaş arasında ister telefonda alçak sesli tonlarda konuşan bir grup insan arasında olsun, yalnızca gerçeklerin aktarıldığı bir sunuma kıyasla bir hikâye, daha güçlü duygusal tepkileri tetikleyerek bilgileri hatırlama ve tutum veya davranışlarınızı değiştirme olasılığınızı artırır.
Hikâyeler İnsanları ve Aynı Zamanda Beyinleri Birbirlerine Bağlar
Bir hikâyeyi paylaşma eylemi oldukça güçlüdür. Öyle ki anlatıcı ve dinleyicinin beyin etkinliklerini birbirleriyle eşler. Princeton Üniversitesinde Psikoloji ve Sinir Bilim Profesörü Uri Hasson, “Hikâyemi dinlerken, sizin beyin tepkileriniz ile benim beyin tepkilerim bağlanmaya ve beyin tepkileriniz yavaş yavaş beyin tepkilerime benzemeye başlıyorlar.” diyor.
Bir çalışmada, Hasson’un ekibi fMRI kullanarak bir hikâye anlatıcısının beyin etkinliği ile bir dinleyicinin beyin etkinliğini karşılaştırdı. Dinleyicinin beyin etkinliği, sadece birkaç saniyelik gecikmeden sonra hikâye anlatıcısınınkiyle aynı olmaya başladı. Eşlenen beyin etkinliği sadece temel dil işleme alanlarında da değil aynı zamanda anlamı kavramak ile ilgili üst düzey ağlarda da görüldü. Böyle bir ağdaki (varsayılan mod ağı[1]) eşlenmiş etkinlik düzeyi, iletişimin başarısını öngördü. Hasson bu konuyla ilgili, “Bağlantı ne kadar güçlü olursa, kavrama o kadar iyi olur.” diyor.
Hikâye anlatıcısı ve dinleyici arasındaki bağlantının ötesinde hikâyeler yaratmak sosyal etkileşimler sırasında görev alan beyin bölgelerini de harekete geçirir. Zihinselleştirme ağının -diğer insanların motivasyonlarını, duygularını ve inançlarını tahmin ederken kullanılan beyin bölgeleri- bir kısmı, beyinde aynı zamanda bir hikâye anlatarak etkinleştirilen “anlatı merkezi”ni de içerir. Bir çalışmada, McMaster Üniversitesindeki araştırmacılar, kısa başlıkların içeriğini kelimeler, çizimler ve jestlerden biri aracılığıyla paylaşırken aynı zamanda sanatçıların beyin etkinliklerini ölçtüler. Kısa başlıklar, “Cerrah hastanın içinde makas buluyor.” örneğindeki gibi bir eylemi tamamlayan karakteri tanımladı. Üç hikâye anlatımı aracının tamamında da hikâye üretirken katılımcıların zihinselleştirme ağındaki birkaç beyin bölgesini harekete geçirdiği görülmüştür.
Bu sonuç, katılımcılardan istenmemesine rağmen karakterlere ve onların zihinsel durumlarına odaklandıkları anlamı vermektedir. Yani beyin bir hikâye anlatırken bir olay sırasında bir karakterin ne düşündüğü veya ne hissettiği ile ilgilenir.
Bir bakıma, karaktere odaklanarak hikâyeler oluşturabilir ve böylece sosyal beceriler konusunda “pratik” yaparak altta yatan beyin ağlarını güçlendirebiliriz. Pensilvanya Üniversitesi ve Radboud Üniversitesinden birtakım araştırmacı, çevrim içi olarak erişilebilen ve henüz akran değerlendirmesinden geçmemiş bir çalışmada, insanların hikâyeleri dinlerken zihinselleştirme ağındaki sahip oldukları etkinliği ölçtü. Katılımcılar ayrıca tipik okuma alışkanlıkları hakkında bir anket de doldurdular. Daha fazla kurgu okuyan insanların zihinselleştirme bölgeleri arasında daha yüksek düzeyde eş zamanlı etkinliğin olduğu görüldü ve bu da beyinlerinin başkalarının zihinsel durumlarını işlemede daha iyi olduğuna dair bir işaretti. Bu şekilde anlatılarla meşgul olmak tıpkı spor salonundayken çalıştırılan kaslar gibi sosyal biliş için bir tür egzersiz olabilir.
Sezgi Gücü Olarak Hikâyeler
Hikâyelerin sosyal bileşeni sayesinde hikâyelerin neden insan evriminde ortaya çıktıklarına dair bir açıklama getirilebilir. Hikâyeler, kültürler ve zamanlar arasında var olur. Ayrıca insanları bir araya getirir ve insanların dünyayı anlamlandırmalarına yardımcı olur. Neeley hikâyeler için, “’Kolektif bir anlamlandırma süreci’ olarak hizmet ediyorlar. Hikâyeler, olayları birbirine bağlarken kullandığımız ve nedensellik hakkında varsayım yaparken belirsizliği çözdüğümüz yollardır. Kahramanların ve kötülerin kim olduğunu bu şekilde tespit edebiliyoruz.” demiştir.
Hikâyeleri dinlemek, insanların kendi duygularını ve durumlarını anlamalarına da yardımcı olabilir. NOVA’daki yanlış bilgilendirme konusunda Sivil Bilimler Üyesi olan Reyhaneh Maktoufi, beklenmedik bir tıbbi sorunu hakkında yanıt almak için uğraştığında, aynı zamanda yapımcı olarak da çalıştığı The Story Collider cep yayınına başvurdu. Bir araba kazasının ardından uğraş veren bir aile hakkındaki bölümü dinledikten sonra şiddetli bir duygu seline kapıldı: “Bağ kurmam gereken şey buydu. Ağrım vardı. Bu ağrıya sahip olan birini ve bu kişinin bununla nasıl başa çıktığını duymaya ihtiyacım vardı.” dedi. “İnsanların düşünebileceği ve ‘şu anda hissettiğim şey bu’ diyebileceği hikâyelere ihtiyacımız var.”
Zor duygularla boğuşmak ve kafa karıştırıcı olayları işlemek için hikâyeler kullanmak, insanların en çok ihtiyaç duydukları andaki kontrol duygularını yeniden kazanmalarına yardımcı olur. Yine de bu birleşim, suikastlar, terörist saldırılar ve COVID-19 gibi hastalık salgınları dahil olmak üzere büyük olaylar veya toplumsal değişikliklerden sonra sıklıkla ortaya çıkan komplo teorileri için bir üreme alanı olabilir. Bu komplo teorileri ise tarihte her zaman var olmuştur. Örneğin, kara vebanın nedeni bulaşıcı patojenler yerine dini cezalara bağlanmıştır.
Bir iletişim aracı olarak kullanılan hikâye anlatımının güçlü yönleri olsa da -taşıma, duygusal tepkiler, güçlü bir hatırlama- bu iletişim aracı kolayca kötüye kullanılabilir. Maktoufi, “Korkunç olan şey, hikâyeler aslında yanlış olan bir bilgiyi yaymada çok etkili araçlar olabilir. Bir hikâyede gerçekten duygulandığınızda içindeki yalanları ve aldatmacaları gerçekten fark etme olasılığınız daha düşük olmaktadır.” dedi ve ekledi: “Ayrıca en iyi komplo teorileri ve propagandaların bazıları ise güçlü anlatım teknikleri kullanır.”
Sorumlu Hikâye Anlatıcılığı
Hikâyelerin bu özelliği, benzersiz deneyimlerinizi paylaşmak ile yanlış bilgileri yaymak arasında ince bir çizgi oluşturur. Maktoufi, “Başımıza gelen bir olay veya hissettiğimiz bir şey hakkındaki kişisel deneyimimiz hakkında konuştuğumuzda ve ‘Bu bir şey hakkındaki gerçek bu’ dediğimizde sınırın aşıldığını düşünüyorum.” demiştir. Yine de hikâye anlatımının gücünü kötüye kullanma potansiyeli insanların onu kullanmasını engellememelidir. Neeley, “Gerçek şu ki, bu bir araç. Bir çekiç gibi düşünülebilir. Evler inşa edebilir veya diz kapakları kırabilirsiniz. Burada önemli olan bu güçlü aracı nasıl kullandığınızdır.” demiştir. Kendi hikâyelerinizi anlatırken dünya hakkında geniş açıklamalar yapmak yerine nasıl hissettiğinize ve neler yaşadığınıza odaklanın. Ayrıca Maktoufi’ye göre hikâyeleri dinlediğimizde, konuşmacının motivasyonlarının ne olabileceği düşünürken bir yandan da hikâyenin nereden geldiğini de düşünme alışkanlığı edinmeliyiz. Özgün ve etik hikâye anlatımı, COVID-19 salgını gibi trajedilerin duygusal yükünü hafifletme potansiyeline sahip olduğundan, bu çabalara değecektir. Maktoufi, “Bu hikayeleri anlatmaya devam etmeliyiz çünkü onlar dünyayla bağlantı kurma ve duygularımızın bir kısmını paylaşma yollarımızdır. Hikâyeyi dışarıda, hikâyeyi dünyada görüyoruz ve bu bizi sakinleştiriyor. Neler yaşadığımızı anlamamıza yardımcı oluyor.” demiştir.
[1] Rutin işler sırasında beyin otomatik pilot moduna geçer ve varsayılan mod ağı sayesinde pek çok iş daha az enerji ile tamamlanır. (Kaynak: Wikipedia)