PsikolojiTıp

Dil ve Beyin

Yazan: Lera Boroditsky

Çeviren: İrfan Karabacak

Düzenleyen: Ümit Sözbilir

Özet: Birçok modern deneysel çalışma, dilin inanılmaz biçimde geniş sinirsel süreçlerle bütünleşik olduğunu ve bunlarla sürekli karşılıklı bir iletişim hâlinde olduğunu göstermiştir. Sinir bilimde önemli ve zor bir konu olan dil, insan beyninde rengi nasıl işlediğimizden ahlaki yargılara nasıl vardığımıza kadar birçok konuda merkezî bir rol oynar. Giderek artan sayıda araştırma, dil deneyiminin beyni nasıl köklü bir şekilde yeniden yapılandırdığını belgelemiştir.

Zarifçe yapılandırılmış, karmaşıklığa ve çeşitliliğe sahip olan diller, insan olmanın ne anlama geldiğinin tam merkezinde duran belirgin bir armağandır. Bu bakımdan dil, sinir bilimde önemli ve zor bir konudur. Dil çalışmalarına hâkim olan eski bir yaklaşım, dili beyin içinde ayrı bir birim veya organ olarak ele almaktaydı. Fakat birçok modern deneysel çalışma, dilin inanılmaz biçimde geniş sinirsel süreçlerle bütünleşik olduğunu ve bunlarla sürekli karşılıklı bir iletişim hâlinde olduğunu göstermiştir.

Yoğun olarak hayvan modelleri üzerinde invaziv1 tekniklerin uygulanmasına dayanan sinir bilimdeki diğer çalışma alanlarının (görme, motor davranışı gibi) aksine dil çalışmaları böyle bir modelden yoksundur. Dahası dilde, bir işaretin biçimiyle anlamı arasındaki ilişki büyük ölçüde rastlantısaldır. Örneğin, “mavi” sesinin, mavi olarak deneyimlediğimiz ışığın özellikleriyle veya diller arasında farklı seslendirilen “mavi”nin görsel yazılı biçimiyle ve hiç sesi olmayan işaret dilleriyle muhtemelen hiçbir ilişkisi olmayacaktır. Daha az veya daha fazla renk ayrımı yapabilen, farklı renk ayrımlarına sahip olan birçok dilde bile “mavi”nin eş değeri olmayacaktır. Dil ile ilgili olarak bir göstergenin anlamı, duyular için mevcut olan göstergenin fiziksel özelliklerinden tahmin edilemez. Aksine, ilişki anlaşmaya dayalı olarak belirlenir.

Amerikan İşaret Dilinde mavi

Aynı zamanda dil, “eski” ögelerden çıkan sonsuz sayıda fikirler ve yeni yapılar üretmek için kelimelerin daimî olarak yeniden birleşimine imkân veren insan zekâsının ve yaratıcılığının güçlü bir aracıdır. Dil, insan beyninde rengi nasıl işlediğimizden ahlaki yargılara nasıl vardığımıza kadar merkezî bir rol oynar. Dil; görsel dikkati nasıl bölüştürdüğümüzü, olayları nasıl yorumladığımızı ve hatırladığımızı, nesneleri nasıl kategorize ettiğimizi, kokuları ve müzik tonlarını nasıl kodladığımızı, yön algımızı nasıl kullandığımızı, zaman hakkında nasıl akıl yürüttüğümüzü, matematikte hesaplamaları zihinden nasıl yapabildiğimizi, finansal kararları nasıl aldığımızı, duyguları nasıl deneyimleyip ifade ettiğimizi vb. yönlendirir.

Giderek artan sayıda araştırma, dil deneyiminin beyni nasıl köklü bir şekilde yeniden yapılandırdığını belgeliyor. Çocukken dile erişimden yoksun bırakılan insanlar (ör. işaret dili konuşanlara erişimi olmayan sağır bireyler) erken dönemde dile maruz kalanlardan tamamıyla farklı bir sinirsel bağlantı örüntüsü gösterir ve bu kişiler erken dönem dil erişimi olmuş akranlarından bilişsel olarak farklıdırlar. Yaşamda dile ilk maruz kalma ne kadar geç gerçekleşirse, sonuçlar o kadar belirgin ve somut hâle gelir. Ayrıca farklı dilleri konuşanlar konuştukları dillerin yapıları ve kalıpları tarafından şekillendirilen farklı bilişsel beceriler ve yönelimler geliştirirler. Farklı biçimlerle dili deneyimleme (ör. sözlü dile karşı işaret dili) dilin sınırları dışındaki bilişsel yeteneklerde tahmin edilebilir bir farklılık geliştirir. Örneğin, işaret dilini konuşanlar, dili yalnızca sözlü olarak kullananlardan farklı görsel-mekânsal dikkat becerileri geliştirirler. Yazılı dile maruz kalmak geç yaşta gerçekleşse bile beyni yeniden yapılandırır. Yazı yönü (soldan sağa veya sağdan sola) gibi görünüşte yüzeysel özellikler bile insanların bilgiyi nasıl ele aldıkları, hayal ettikleri ve düzenledikleri üzerinde önemli sonuçlara sahiptir.

Sinir bilimin çalışma konusu olan insan beyni “dil becerisine sahip olan” bir beyindir. Bireyin hayatı boyunca dil kullanımı tarih boyunca olduğu gibi olmuştur. Ayrıca dil kullanımı duyulardan gelen bilgileri işleyerek dilbilimsel kaynakları (dilde mevcut olan kategoriler, yapılar ve ayrımlar) etkin bir şekilde kullanır.

Kısacası hem düşünme anında hem de daha önceden edindiği öğrenme deneyimleri esnasında biçimlendirici bir güç olarak dilin katkılarını anlamadan insan beyni anlaşılamaz. Dili çalıştığımızda, insan doğasının özüne bir göz atıyoruz. Önceki nesillerden miras kalan bu derin bir biçimde yapılandırılmış kültürel nesneler olan diller biyolojik mirasımızla birlikte çalışır.


1 Tanı, tedavi veya araştırma amacıyla derinin delinmesini, kesilmesini ya da vücuda bir cihaz ya da araç yerleştirilmesini gerektiren; canlının bütünlüğünü bozan yaklaşım, yöntem ve teknikleri ifade eder. (Kaynak: https://www.psikolojisozlugu.com)

Yoluyla
Boroditsky, L. (2019, October 4). Language and the brain. Science, 366(6461), 13–13.

İrfan Karabacak

https://www.linkedin.com/in/karabacakirfan/

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu