İlkel Refleksler
Yazan: Çisem Özge Biçer
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: İlkel refleksler, yenidoğanın olağan doğum sürecine uygun bir şekilde doğmasının, hayatta kalmasının ve motor becerilerinin gelişmesinin anahtarı olup olağan zamanda doğan sağlıklı bebeklerde doğumda bütünüyle mevcuttur. Süreç içinde merkezî sinir sistemi olgunlaştıkça kortikal engelleme ortaya çıkar ve böylece bu hareketler kontrollü hâle gelmeye başlar.
Giriş
Refleks (tepke), biyolojik bakımdan maksatlılığın etkisini gösteren bireysel eylemlerin en ilkel birlikteliği olup davranışın yapısını oluşturan etkinliğin en basit bileşenidir.
Refleks kavramı, “irade”nin etkisi altında olmayıp sinirsel işleyiş tarafından kontrol edilen olayları açıklama çabasının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Antik dönemde düşünürler, iskelet kaslarının istemsiz hareketlerini ve kalp ile bağırsakların hayati hareketlerini irdeleyip eserlerinde bu konuya yer ayırmıştır. Geleneksel olarak “tıbbın babası” diye anılan hekim olan Hipokrat, “İçgüdü; göz kırpmak, dili hareket ettirmek ve diğer tüm benzeri şeyler için eyleme geçme araçlarını akıl yoluyla değil kendi kendine bulur. İçgüdü, gerekli olan her şeyi ne öğretilmiş ne de öğrenilmiş bir şekilde yapar.” diye yazmıştır. [1] Antik dönem hekimlerinden olup deneysel organizma işlev biliminin kurucusu kabul edilen Galen ise bir kartalın uçuşunu tasvir edip hayvanların kimi becerilerini aklın etkisinden ziyade içgüdüsel olarak sergilediklerini yazmıştır. Bunun yanı sıra Galen, beyinden çıkan omuriliğin büyük bir ağacın gövdesi gibi büyüdüğünden bahsetmiş olsa da omuriliği başın altındaki kısımlar için ikinci bir beyin olarak tanımlamıştır. [2]
Refleks kavramı asıl anlamıyla René Descartes’ın ve Thomas Willis’in yazılarında ortaya çıkmaya başlamıştır. Descartes, tek bir lifte birleşen sinirlerin hem duyusal hem de motor işlevleri olduğu ve tüm sinirlerin ön beyin ve beyin sapının merkezinde yer alan, birbirine bağlı ve sıvı dolu olan bir dizi boşlukta sonlandığı varsayımlarından yola çıkmıştır. [3] Willis ise sinirler arasındaki tüm iletişimin beyinde gerçekleşmek zorunda olmadığını öne sürmüştür. Her ne kadar Willis, Descartes’ın değerlendirmelerinden yola çıkarak yazdığı düşünülen bir paragrafta “refleks” kelimesini kullanmış olsa da ne Willis ne de Descartes bu terimi günümüzde kullanılan “refleks” teriminin karşıladığı anlamda kullanmıştır. [4]
1837 yılında Marshall Hall, başsız bir semenderin derisine iğne batırıldığı zaman hareket ettiğini gözlemleyip “refleksif hareket” teorisini öne sürmüştür. Hall, omuriliğin zincir birimlerden oluştuğunu ve bu birimlerin her birinin bağımsız birer refleks yayı olduğunu iddia etmiştir. Her bir refleks yayının işlevinin duyusal ve motor sinirlerin etkinliğinden ortaya çıktığını ve bu sinirlerin omuriliğin bölümlerinden köken aldığını belirtmiştir. Hall, teorisinde bu yayların birbirleriyle iletişim hâlinde olduğunu ve eş güdümlü hareket üretmek için birbirleriyle ve beyinle etkileşime girdiğini ileri sürmüştür. [5]
Günümüz alanyazınında refleks kavramı; bir uyaran, bilinçaltı işleme ve ortaya çıkan bir tepki olmak üzere 3 temel bileşen ihtiva eden bir süreci yani vücudun bir uyarana karşı özişler biçimde verdiği tepkiyi karşılar. Refleksler basmakalıp olup öğrenilmemiş eylemlerdir. Refleks esnasında birey, uyaranın ve tepkinin farkında olabilir ancak refleks süreci kişinin bilinçaltında işlenir.
İlkel refleksler, zamanında doğan (term) sağlıklı bebeklerde doğumda bütünüyle mevcuttur. Doğumdan sonraki süreçte merkezî sinir sistemi olgunlaştıkça kortikal engelleme1 ortaya çıkar ve böylece bu hareketler kontrollü hâle gelir. Başlıca ilkel refleksler şunlardır: Moro, avuç içi ile kavrama, ayak tabanı ile kavrama, aranma, emme, adımlama, Galant, asimetrik tonik boyun, tonik çapraşık.
Moro Refleksi
“Sıçrama refleksi” olarak da bilinen Moro refleksi, ilk kez 1918 yılında Ernst Moro tarafından tanımlanan ve gebeliğin 25 ila 30. haftalarında ortaya çıkıp doğumdan sonraki 3. ayda azalması ve 6. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan bir reflekstir. Sırtüstü pozisyondaki bir yenidoğanın, vücut dengesi aniden bozulduğunda veya anlık gürültü gibi ani uyarılara maruz kaldığında ortaya çıkan Moro refleksi, uyarıya cevaben yumruk hâlindeki ellerin açılıp kolların ve bacakların sıçrar tarzda iki yana açılmasını takip eden kolları sarılır gibi karna ve göğse doğru çekme hareketlerinin oluşturduğu koruyucu bir motor tepkidir. Moro refleksinin evrimsel süreçte bakıcı bireyin kucağına alıp taşıdığı yavrunun düşme tehlikesine karşı önlem olarak geliştiği düşünülüyor. Bunun yanı sıra 6 ayını doldurmuş bebeklerde ve düşme riski söz konusu olduğunda erişkinlerde de gözlemlenen koruyucu kol açma refleksinin (protective extension reflex), Moro refleksin bir yansıması olduğu düşünülüyor [6] [7].
Avuç İçi ile Kavrama
“Palmar refleks” olarak da bilinen avuç içi ile kavrama refleksi, gebeliğin 16. haftasında ortaya çıkıp doğumdan sonraki 4. ayda azalması ve 6. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan, ilkel bir reflekstir. Sırtüstü pozisyondaki bir yenidoğanın avuç içine herhangi bir nesne ile dokunulduğunda yenidoğanın elinde parmakları kapatma ve sıkıca sarma olmak üzere iki aşamalı avuç içiyle kavrama refleksi gözlemlenir. Bu hareket esnasında baş parmak, diğer 4 parmaktan farklı olarak harekete dâhil olmaz. Avuç içi ile kavrama refleksinin, evrimsel süreçte bakıcı bireyin kucağına alıp taşıdığı yavrunun bakıcıya tutunması maksadıyla geliştiği düşünülüyor.
Ayak Tabanı ile Kavrama
“Plantar refleks” olarak da bilinen ayak tabanı ile kavrama refleksi, gebeliğin 25. haftasında ortaya çıkıp doğumdan sonraki 9. ayda azalması ve 12. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan bir reflekstir. Sırtüstü pozisyondaki yenidoğanın ayak tabanında parmaklara yakın bir hatta baskı uygulandığında ortaya çıkar. Birçok bilim insanı bu refleksi, insan türünün evrimsel sürecinde ağaçlarda yaşama dönemi için gerekli becerilerin temeli olarak görüyor. Bunun yanı sıra ayak tabanı ile kavrama refleksinin de yine bakıcı bireyin kucağına alıp taşıdığı yavrunun bakıcıya tutunmasını sağladığı düşünülüyor.
Aranma Refleksi
Aranma refleksi, gebeliğin 28. haftasında ortaya çıkıp doğumdan sonraki 4. ayda azalması ve 7. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan bir ilkel reflekstir. Genellikle yenidoğanın ağız kenarı herhangi bir cisimle uyarıldığında gözlemlenir. Bu refleksin yenidoğanın açlığının ve beslenme ihtiyacının bir işareti olduğunu düşünen kimselerin sayısı oldukça fazla olmasına rağmen mevcut alanyazında aranma refleksi ile beslenme ihtiyacı arasında henüz bir ilişki kurulamamıştır [9].
Emme Refleksi
Emme refleksi, gebeliğin 10. haftasında ortaya çıkmaya başlayıp doğumdan sonraki 12. ayda kaybolması beklenen bir reflekstir. Emme refleksinin ilk aşamasını aranma refleksinin oluşturduğu kabul edilirken ikinci aşaması, yenidoğanın damağına herhangi bir cismin değmesi sonucu emme eyleminin gerçekleştirilmesinden ibarettir. Her ne kadar yaşamın ilk yılının sonunda kaybolması beklense de emme refleksinin kaybolması emme eyleminin artık gerçekleştirilemediği anlamına gelmemektedir. Bu sürecin sonunda emme eylemi yalnız beslenmenin bir parçası hâline gelir.
Adımlama Refleksi
“Yürüme” veya “dans” refleksi olarak da bilinen adımlama refleksi, doğumdan sonraki 2. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan bir ilkel reflekstir. Yüzü ileriye dönük, ayakları düz bir zemine basar biçimde tutulan yenidoğanın tıpkı yürürcesine yavaş adımlar atması eylemini tanımlar. Evrimsel süreçte, yeni doğan bebeğin bakıcısının kucağındayken emekleyerek besin kaynağı olan memeye doğru ulaşması adına geliştiği düşünülüyor.
Galant Refleksi
Galant refleksi, gebeliğin 20. haftasında ortaya çıkmaya başlayıp doğumdan sonraki 3. ayda azalmaya başlaması ve 9. ayda tamamen kaybolması beklenen olağan bir reflekstir. Bu refleks dolayısıyla bel bölgesinde omurganın okşanması sonucu kalça dışa doğru kıvrılır. Kalça hareketlerini teşvik ettiği ve hareket aralığını geliştirdiği için emeklemeye ve yürümeye hazırlık aşamasının önemli bir öğesi olduğu düşünülüyor. Galant refleksi, ayrıca iç kulaktaki duyusal düzeneğin gelişimiyle ilişkili olduğundan kafa hareketlerine göre beden dengesinin sağlanmasında rol oynar. Bunun yanı sıra doğum sürecinin olağan bir şekilde geçmesinde de payı bulunur.
Asimetrik Tonik Boyun Refleksi
Asimetrik tonik boyun refleksi (ATBR), gebeliğin 18. haftasında ortaya çıkmaya başlayıp doğumdan sonraki 6. ayda kaybolması beklenen olağan bir reflekstir. Yenidoğanın başı bir tarafa çevrildiğinde o taraftaki kolunun ve bacağının gerinip uzaması eylemini tanımlar. ATBR gerçekleştiğinde yenidoğan bir eskrimci gibi göründüğünden “eskrimci refleksi” olarak da bilinir. Tıpkı Galant refleksi gibi doğumun olağan sürece uygun geçmesinde rol oynar. Buna karşın doğum süreci yenidoğanın vücudunun her iki tarafını eş güdümlü hareket ettirmeyi tecrübe ettiği ilk eylem olduğundan ATBR’nin etkinliğini pekiştirir. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde bedenin sağı ile solunun ve üst yarısı ile alt yarısının tutarlı bir biçimde hareket etmesini gerektiren emekleme, yürüme, atlama gibi eylemlerin gerçekleştirilebilmesi için de bu tecrübe elzemdir.
Tonik Çapraşık Refleks
Tonik çapraşık refleks (TÇR), gebeliğin 18. haftasında ortaya çıkmaya başlayıp doğumdan sonraki 3. yılın sonunda tamamen kaybolması beklenen olağan bir reflekstir. TÇR, öne ve arkaya doğru olmak üzere iki türde gözlemlenir. Öne doğru olan TÇR, sırtüstü pozisyondaki yenidoğanın başı öne doğru hareket ettirildiğinde kollarının ve bacaklarının da kıvrılıp bedene doğru çekilmesi eylemini tanımlar. Arkaya doğru olan TÇR, sırtüstü pozisyondaki yenidoğanın başının arkaya doğru hareket ettirildiğinde kollarının ve bacaklarının gergin bir biçimde bedenden uzaklaştırılması eylemini tanımlar. Yenidoğanın doğumdan itibaren kütle çekimine karşı ilk yanıtı olduğu düşünülmekle birlikte baş-boyun kontrolü için elzemdir. Bunun yanı sıra kafa hareketlerine ve görme duyusuna bağlı olarak beden dengesinin sağlanmasında rol oynar.
Refleksler, çağcıl tanımlamaya göre merkezî sinir sisteminin uyarılarıyla bütünleşen uyarlanabilir hareketleri nitelendirir. İlkel refleksler yenidoğanın olağan doğum sürecine uygun bir şekilde doğmasının, hayatta kalmasının ve motor becerilerinin gelişmesinin anahtarı olmakla beraber merkezî sinir sisteminin gelişimine bağlı olarak zaman içinde uyarlanabilir hâle gelmeleri yani “kaybolmaları” beklenir. Dolayısıyla kaybolmaları beklenen yaşlara erişmiş olmasına rağmen hâlâ ilkel refleksif yanıt gösteren bireylerde merkezî sinir sisteminin gelişiminde sayrılık olduğu düşünülür.
1 (İng.) Cortical Inhibition. Gamma-aminobütirik asit engelleyici ara nöronların, korteksteki diğer nöronların etkinliğini seçici olarak azalttığı işlev bilimsel süreç. [8]