
Kadına Şiddetin Yapısal Analizi
Yazan: Kübra Nur Canbay
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Kadınların özgürleşmesi daima toplumsal özgürleşme ile ilişkilidir.
(Simone de Beauvoir, Kadın – İkinci Cins)
Özet: Kadına şiddet yalnızca fiziksel etkilerle sınırlı olmayan, toplumsal ilişkiler ve güç dinamiklerinden şekillenen bir olgudur. Analitik bir perspektiften bakıldığında kadına şiddet, toplumsal yapıdaki dengesizlikleri ve bozuklukları yansıtır.
Dünya Perspektifinden Kadına Yönelik Şiddet
2023 yılında, yaklaşık 51.100 kadın ve kız çocuğu, eşleri veya aile üyeleri tarafından öldürülmüştür. 2022 yılında bu sayı 48.800 olarak tahmin edilmiştir ancak bu artış ülkeler arasındaki veri farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Toplam kasıtlı öldürme vakaları içinde kadın ve kız çocuklarının payı %60 olup, 85.000 kadından ve kız çocuğundan %60’ı partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürülmüştür. Günlük ortalama 140 kadın ve kız çocuğu, bir partneri veya yakın bir akrabası tarafından öldürülmektedir. [1]
2023 yılında küresel olarak 100.000 kadın nüfusundan 1,3 kadının yakın bir partner veya başka bir aile üyesi tarafından öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Kadın cinayeti oranlarındaki bölgesel farklılıklar şu şekildedir: Afrika 2,9, Amerika 1,6, Okyanusya 1,5, Asya 0,8, Avrupa için ise 0,6’dır. Afrika 21.700 kadın cinayeti ile en yüksek toplam vaka sayısına sahip olup, Asya 18.500, Amerika 8.300, Avrupa 2.300, Okyanusya 300 olarak bu sayıyı takip eder. [1]
Kadın cinayetlerinin farklı türleri konusunda bazı ülkeler, UNODC-UN Women istatistik çerçevesine göre veriler toplamaktadır. Örneğin, Fransa’da (2019-2022) kadın cinayetlerinin %79’u partnerler veya aile üyeleri tarafından gerçekleştirilmiştir, ek olarak %5’i (komşusu, iş arkadaşı, tanımadığı kişi vb.) diğer kadın cinayeti türlerindendir. Güney Afrika’da (2020-2021) ise ev dışındaki kadın cinayeti vakaları, toplam kadın cinayetlerinin %9’unu oluşturmuştur. [1]
Bölgelere göre partner ve aile üyesi oranları 2023 yılı itibarıyla şu şekildedir: Avrupa’da kadınların %64’ü partnerleri tarafından öldürülmüştür, Amerika’da ise kadınların %58’i partnerleri tarafından öldürülmüştür. Diğer bölgelerde (Afrika, Asya ve Okyanusya) %59’u aile üyeleri, %41’i partnerleri tarafından öldürülmüştür. [1]
Önceden şiddet bildiriminde bulunmuş olduğu hâlde öldürülen kadınlar arasında, Fransa (2019-2022), Güney Afrika (2020-2021) ve Kolombiya (2014-2017) verilerine göre, partneri tarafından öldürülen kadınların %22 ila %37’si daha önce fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet bildirmiştir. Bu cinayetlerin önlenmesine yönelik önerilen önlemler arasında şiddet uygulayan erkek partnerlere yönelik uzaklaştırma emirleri gibi yasal tedbirlerin uygulanması bulunmaktadır. [1]
Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de erkekler tarafından en az 394 kadın öldürülmü ayrıca 259 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. Ölümler sıklıkla; erkeklerin partneri, eski partneri, aile bireyleri veya tanıdık erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir. Öldürülen 394 kadının 166’sı evli olduğu erkek, 45’i birlikte olduğu erkek, 31’i babası, 30’u eskiden evli olduğu erkek, 29’u tanıdığı biri, 25’i akrabası, 23’ü eskiden birlikte olduğu erkek, 22’si oğlu, 7’si kardeşi, 7’si tanımadığı biri tarafından öldürülmüştür. Ayrıca 9 kadının öldürüldüğü kişiyle yakınlığı tespit edilememiştir. Bu veriler, kadına yönelik şiddetle mücadelede daha fazla önlem alınması gerektiğini ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kapsamlı bir değişim gerekliliğini ortaya koymaktadır. [2]
Toplanan veriler, Türkiye’deki kadına yönelik şiddetin boyutlarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor ve şiddetin genellikle kadınların yakın çevresindeki erkekler tarafından gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor. Bu durum, kadına yönelik şiddetin sadece bireysel bir mesele olmadığını, toplumsal yapının ve güç ilişkilerinin bir sonucu olarak sistematik bir şekilde sürdüğünü gösteriyor.
Şiddetin Yapısal Analizi
Kadına yönelik şiddet, tek bir boyutta ele alınamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Fiziksel şiddet, en yaygın bilinen ve en görünür şiddet türüdür ancak bu, sadece buzdağının görünen kısmıdır. Psikolojik şiddet, tehdit, aşağılama ve manipülasyonla kadının özgüvenini ve ruhsal sağlığını hedef alır. Ekonomik şiddet ise kadının maddi bağımsızlığını engelleyerek onu kontrol altına almaya yönelik bir çabadır. Sosyal şiddet, kadının toplumdan izole edilmesi ve sosyal çevresinden uzaklaştırılmasıdır. Yapısal şiddet, hukuki ve kurumsal mekanizmaların yetersizliği nedeniyle şiddetin cezalandırılmamasıyla ortaya çıkar.
Bu katmanlar, birbirini besleyerek devam eder. Bir kadının ekonomik bağımsızlığının kısıtlanması, psikolojik baskıyı artırır ve psikolojik şiddet, fiziksel şiddeti doğurabilir. Bu döngü, toplumsal yapıyı besler ve sürdürür. Kadına yönelik şiddetin yapısal boyutları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanır. Toplumda kadınlar, güçsüz ve korunmaya muhtaç varlıklar olarak görülürken; erkekler, güçlü ve egemen olarak kabul edilir. Bu normlar, şiddeti meşrulaştırır ve kadının maruz kaldığı şiddetin fark edilmesini engeller.
Kadına yönelik şiddetin yapısal boyutları yalnızca bireysel ilişkilerde değil, devlet politikaları ve hukuk sisteminde de kendini gösterir. Yetersiz yasalar, zayıf uygulamalar ve toplumsal önyargılar, şiddetin cezalandırılmaması veya göz ardı edilmesiyle sonuçlanabilir. Bu engeller, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi zorlaştırır ve şiddetin devam etmesine zemin hazırlar.
Sonuç olarak, kadına yönelik şiddet yalnızca bireysel bir sorun olmanın ötesindedir. Toplumsal yapılar, kültürel normlar ve hukuki eksiklikler, şiddeti pekiştiren unsurlardır. Kadına yönelik şiddetin yapısal analizi, bu sorunun bireysel değil, sistematik bir mesele olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Şiddetin son bulması için hukuki düzenlemelerin güçlendirilmesi, eğitim ve farkındalık çalışmalarının artırılması, kadınların ekonomik bağımsızlıklarının desteklenmesi ve medyanın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda daha sorumlu bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Bu adımlar, hem kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesine hem de toplumsal cinsiyet eşitliği adına önemli bir ilerleme kaydedilmesine olanak tanıyacaktır.
Tüm Kadınlar ve Kız Çocukları için: Haklar, Eşitlik, Güçlenme
UN Women, 2025 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü teması olarak “Tüm Kadınlar ve Kız Çocukları için: Haklar, Eşitlik, Güçlenme.” sloganını belirledi. Bu tema, kadınların haklarının korunması, eşitlik ilkesinin güçlendirilmesi ve toplumsal dönüşümün sağlanması adına kritik bir mesaj içermektedir.
Kadına yönelik şiddet, toplumun bütün katmanlarını etkileyen bir meseledir ve yalnızca bireysel çabalarla değil, bütüncül ve yapısal değişimlerle çözülebilir. 8 Mart, yalnızca bir kutlama günü değil, aynı zamanda eşitlik ve adalet için mücadele etme sorumluluğumuzun hatırlatıcısı olmalıdır.