
Sanatta Beyniniz: Nörolojik Bir Bakış
Yazan: Meryem Beyza Kara
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Yazının odağını nörologlara göre sanat eserlerinin nasıl algılandığı ve estetik yargılara ulaşırken beyin bölgelerinin nasıl işlediği oluşturmaktadır. Sanat nedir? Estetik tutumlar neye göre belirlenir? Neden sanata yüzyıllardır değer veriyoruz? Her ne kadar bu soruların tek ve kesin bir cevabı olmasa da veya sadece sosyoloji ve felsefe alanlarında cevapları aranmaya çalışılsa da sanat bir insan aktivitesidir ve tüm insan aktiviteleri gibi sanat da beynin işleyiş yasalarına tabidir. Sanatın gerçekleştirilmesinde ve taktir edilmesinde rol alan “beyin” konu alınarak nörobilimin sanattaki yerinden bahsedeceğiz.
Geçmişten Günümüze Sanat
Sanat: Duygu ve düşünceleri göze ve gönle hitap edecek şekilde söz, yazı, resim, heykel vb. ile ifade etme konusundaki yaratıcılıktır. [1] Tarih boyunca insanlıkla birlikte büyüyüp gelişen sanat, insanın korkularını, hayallerini, fikir ve inançlarını ortaya koyarak oluşturduğu evrensel bir olgudur. En eski eserler kaya oymaları, gravürler1, mağara resimleri, heykeller ve taş düzenlemeleri şeklinde Paleolitik Çağ’dan gelmektedir. [3] Neolitik Çağ’a yani yerleşik yaşama geçtikten sonra yapılan heykel ve anıtların boyutu artarken üretilen fazla tarım malzemelerini depolamak için çeşitli yapılarda (örneğin, Mezopotamya uygarlıklarında görülen hem depolama hem de tapınak işlevi gören zigguratlar) ve çanak, çömlek gibi malzemelerde artış gözlenmiştir. [4]
Orta Çağ Avrupası’nda skolastik düşünce2 yapısına karşı Rönesans’ın hümanist felsefesi, sanatı daha bağımsız bir yere getirirken sanatta yeni teknik ve akımlar (edebiyatta: Klasisizm; mimaride Barok ve Rokoko) ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi ile yaşanan makineleşme, kentleşme ve yeni iş sınıflarının ortaya çıkması sanatın içeriğini ve tarzını değiştirmiştir. Örneğin, Romantizm, Realizm ve Empresyonizm gibi sanat akımları köyden kente yaşanan yoğun göçe, çevresel tahribata, işçi sınıfının zor yaşam koşullarına, sosyal eşitsizlik ve sınıf ayrımına karşı bir tepki ve aynı zamanda yenilikçi bir bakış açısının ürünleriydi. [5] Sanat, doğayı, işçi sınıfını ve şehirleşmenin getirdiği dönüşümleri doğrudan ve gerçekçi bir biçimde işlemeye başlamıştı. Günümüze gelindiğindeyse küreselleşen dünyada sanatın üretim, paylaşım ve algılanış biçimlerinde köklü değişimler yaşanmıştır. Sanat, artık sadece fiziksel ortamlarda değil; sanat üretiminin dijitalleşmesiyle birlikte internet ortamında da var olmaya başlamıştır. Hızlı ve kolay erişilebilirlik, farklı kültürlerdeki sanat akımlarını birleştirerek yeni üsluplar ortaya çıkarmaya devam etmektedir. İnsanın nefes alma ve hislerini anlatabilme ihtiyacı sonucu doğan sanat, her kültürün ve her dönemin kendi estetik formülünden etkilenerek, değişerek ve dönüşerek ilerlemeye devam etmektedir.
Nöroestetik ve Estetik Algı
Estetik algı, sanat eserlerinin bireylerde uyandırdığı duygu ve tutumları ifade eder. Nöroestetik ise kişinin sanat eserlerine karşı geliştirdiği duygusal ve bilişsel tepkilerin beyinde nasıl işlediğini araştıran bir alandır. [6] Nöroestetik, 1999 yılında nörobilimci Semir Zeki tarafından temellendirilmiştir. [7] Alandaki araştırmacılar, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ve elektroensefalografi (EEG) gibi beyin görüntüleme teknikleri kullanarak estetik algının nöral ilişkilerini incelemektedirler. Yapılan araştırmalar ise bazı ortak estetik algıların varlığını ortaya koymuştur. Estetik algı, ödül sistemi, evrimsel faktörler, psikolojik ve bilişsel süreçler başlıkları altında incelenmiştir.
Ödül Sistemi
Ödül sistemi motivasyon, zevk ve öğrenme süreçlerini düzenleyen bir ağdır ve temel bileşeni hafıza, ruh hâli ve mutlulukla ilişkilendirilen dopamin nörotransmitteridir3. [9] Sistemin işleyişi, ödüllendirici uyaranların algılanması ve bu uyaranlara verilen tepkiler aracılığıyla haz ve pekiştirme süreçlerinin düzenlenmesine dayanır. [10] Ödül sistemi, birbirine bağlı çeşitli beyin bölgelerinden oluşmaktadır. Bunlar:
- Ventral tegmental alan (VTA), orta beyinde bulunan ve dopamin üreten ana bölgedir. Ödül sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır çünkü dopamini ürettikten sonra beynin diğer bölgelerine (özellikle yoğun olarak nükleus akkumbens bölgesine) salgılar. [10] Bu salınım, haz duymak ve ödüllere yol açan davranışları pekiştirmek için önemli bir ilk adımdır.
- Nükleus akkumbens, VTA’dan salgılanan dopaminle uyarılarak haz ve tatmin duygularını oluşturur. Bölgedeki dopamin seviyesi arttıkça davranış pekişir ancak bu durum zamanla daha fazla dopamin arayışına girilmesine neden olabilir. Uzun vadede ise bu süreç kişinin ödül sistemini değiştirerek bağımlılığa yol açabilir. [10]
- Amigdala, korku, haz, saldırganlık gibi duyguların işlenmesinde rol oynayarak ödül sistemiyle etkileşime girer. [10] Sanatsal deneyimleri olumlu veya olumsuz duygularla bağdaştırarak kişinin estetik algısını şekillendirir.
- Hipokampüs, hafıza oluşumu ve mekânsal yönelim için önemli bir bölgedir. [10] Sanatsal deneyimler sırasında kişinin geçmişteki anılarını hatırlamasını sağlar ve bu şekilde bireyin estetik algısı şekillenir.
- Prefrontal korteks, bilinçli karar verme, planlama ve sosyal davranışları düzenlemede oldukça önemlidir. Eylemlerin potansiyel sonuçlarını değerlendirerek ve dürtüleri kontrol ederek ödül sisteminde görev alır. [10]
Evrimsel Faktörler
Evrimsel psikolojiye göre insanlar belirli görsel düzenleri ve oranları daha çekici bulma eğilimindedirler. Örneğin, yüz simetrisinin estetik açıdan hoş algılanması, biyolojik olarak sağlıklı bir bireyi simgelemesiyle ilişkilendirilmiştir. Aynı şekilde doğada yaygın olarak bulunan “altın oran” gibi matematiksel oranlar, birçok insan tarafından hoş ve dengeli olarak algılanmaktadır. [11]
Psikolojik ve Bilişsel Süreçler
Gestalt psikolojisine göre insan beyni belirli desenleri, simetrileri ve renkleri belirli bir düzen içinde algılar. [12] Algı ve bilişsel süreçleri bütüncül bir yaklaşımla ele alan Gestalt psikolojisinin ana bileşenlerini oluşturan Gestalt ilkeleri, estetik deneyimlerimizi yönlendiren temel bilişsel süreçleri açıklar ve insanların sanatı, tasarımı ve estetik ögeleri nasıl algıladığına dair önemli ipuçları sunar. Aşağıda bu ilkelerden bazıları özetlenmiştir:
- Bütünlük ilkesine göre bir sanat eseri, tek tek parçalar yerine bir bütün olarak algılanır. Örneğin, bir tabloya bakarken önce genel içeriği değerlendirir ardından detaylara odaklanırız.
- Benzerlik ilkesine göre sanat ve tasarımda kullanılan renk ve desen tekrarları estetik bütünlüğü arttırır. Örneğin, Van Gogh’un Yıldızlı Gece ve diğer tablolarındaki fırça darbeleri benzerlik ilkesine oldukça uygundur.
- Şekil-zemin ilkesine göre insan beyni, bir sanat eserindeki ana figürü (şekli) ve arka planı (zemini) ayırma eğilimindedir. Bu ilke grafik tasarımı, fotoğrafçılık ve reklamcılık gibi alanlarda sıkça kullanılmaktadır.
- Modern mimari, Gestalt psikolojisinin bütünlük ve süreklilik ilkelerini kullanarak çevreyle uyumlu mekânlar yaratır. Örneğin, mimar ve yazar olan Frank Lloyd Wright’ın “organik mimari anlayışı” Gestalt ilkelerine uygun olarak yapıların doğayla bütünleşmesini sağlamaktadır.
Sanat Beyinde Nasıl İşler?
İnsan beyninin gördüğü ve yaşadığı somut durumlardan soyut düşünceler üretmesi ve o düşüncelere yeni formlar kazandırarak yani tekrar somut hâle getirerek sanat eserlerine dönüştürmeye başlaması insan beynini diğer canlı beyinlerinden ayıran en önemli özelliklerden biridir. Bir sanat eseri ortaya koymak için beynin farklı bölgelerinin birlikte çalışması, hayal gücü ve zihinde biriken yaşanmışlıkların etkileşimi önemlidir. Beyindeki tek bir bölgeyi “sanat merkezi” olarak tanımlamak ya da bazı insanların “sanatçı beynine” sahip olduğunu söylemek sanata dair bilinen yaygın ancak yanlış bilgilerden bazılarıdır. [13] Gerçekte, düşünce ve deneyimlerimizi zihinsel olarak yeniden yapılandırabildiğimiz sürece hepimiz değişik düzeylerde birer sanatçı adayıyız.
Peki, sanatsal eserlerin üretim sürecinde beynin hangi bölgeleri etkin rol oynar?
Beynimizde 5 lob bulunmaktadır: frontal lob, parietal lob, temporal lob, oksipital lob ve insular lob. [14] Beynimizin bu 5 ana lobu, derinlere kadar uzanan ve birbirleriyle bağlantılı çalışan birçok alt bölümden oluşmaktadır. Örneğin, amigdala ve hipokampüs temporal lobun içinde yer alan yapılardır.

Frontal Lob
Bilinçli düşüncelerimizin ayrılmaz bir parçası olan frontal lob, görsel bilgileri mevcut bilgi ve deneyimlerimizle ilişkilendirerek sanatı algılamamıza ve ona anlam yüklememize yardımcı olur. Özellikle yaratıcılık, soyut düşünme, estetik algı ve duygusal ifadeler gibi sanatın temel bileşenleri frontal lobun işlevleriyle bağlantılıdır. [15]
Yukarıda frontal lob sınırları içerisinde yer alan yapıları görmekteyiz. Bu yapıların sanatla ilişkileri aşağıda açıklanmıştır:
- Frontal lobun büyük bir kısmını oluşturan prefrontal korteks, sanatsal bir eserin oluşturulması için adımların planlanmasında ve dikkat odağının sürdürülmesinde rol oynar.
- Sanatsal bir eserin estetik açıdan değerlendirilme süreci orbitofrontal korteksin işlevleriyle ilişkilidir. [16]
- Resim yapmak veya enstrüman çalmak gibi sanatsal etkinliklerde motor korteks, bilinçli hareketlerin planlanması ve kaslara iletilmesi işlevini üstlenir. [16]
- Dorsolateral prefrontal korteks, sanatsal süreçlerde hem eleştirel düşünceyi hem de yaratıcı akışı yönetir.
Parietal Lob
Parietal lob, uzamsal farkındalık4 ve nesneler arasındaki ilişkileri algılama becerilerini destekler. Bu becerilerin sanatsal süreçlerdeki yansımaları şu şekildedir:
- Sanatçılar çizim yaparken veya heykel tasarlarken parietal lob yoğun şekilde devreye girer. Özellikle sağ parietal lob, bir ressamın nesneleri gerçek ya da hayali oranlarla çizebilmesini ve bir heykeltıraşın üç boyutlu formları kavrayabilmesini sağlar. [18]
- Dans ve performans sanatlarında parietal lob, bedensel hareketlerin ve mekânsal farkındalığın bütünleşmesini sağlayarak sanatsal ifadeyi daha kontrollü ve uyumlu hâle getirir. [18]
- Sanat üretimi sürecinde sanatçının kullandığı malzeme ile kurduğu etkileşim büyük önem taşır. Parietal lob, bu etkileşim sırasında görsel ve dokunsal verileri bütünleştirerek sanatçının üretim sürecini yönlendirmesine yardımcı olur.
Temporal Lob
Temporal lob, görsel ve işitsel bilgileri işler ve bu bilgilerin yorumlanması yoluyla sanatsal yaratıcılığa katkıda bulunur. Sol temporal lob, sözel hafızayı ve dil ile bağlantılı ögeleri işlerken; sağ temporal lob melodi, tını ve ritmi algılar. [19] Ayrıca sanat eserinin kişide uyandırdığı duygusal tepkileri de düzenler. Bu bağlamda temporal lobun sanatla ilişkisi aşağıdaki örneklerle açıklanabilir:
- Şiir, tiyatro ve edebi eserlerin anlamlandırılması sol temporal lobun görevidir.
- Portre sanatında yüz ifadelerinin tanınması ve bu ifadelere yönelik duygusal tepkilerin oluşumu sağ temporal lob tarafından sağlanır.
- Bir şarkıya verilen duygusal tepkiler, sağ temporal lobun işleviyle ilişkilidir.
Oksipital Lob
Görsel işlemede görev alan oksipital lob renkleri, formları ve perspektifi algılamada önemli bir rol oynar. [20] Bu duruma ilişkin bazı örnekler şunlardır:
- Soyut sanat veya Empresyonizm gibi renk odaklı sanat akımlarında, oksipital lobun sağlıklı çalışması büyük önem taşır. Perspektif, ışık-gölge ilişkisi ve renk oyunları gibi ögeleri algılayabilmek için bu lobun işlevi kritiktir; zira oksipital lobdaki hasarlar renk körlüğüne ya da renk algısının bozulmasına yol açabilir. [20]
- Oksipital lobun derinlik algısını sağlayan işlevleri, Rönesans döneminde geliştirilen perspektif tekniklerinin temelini oluşturmuştur. Dönemin sanatçıları, bu biyolojik yetiyi kullanarak mekânsal gerçekliği sanata başarılı şekilde yansıtmışlardır. Örneğin, Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” adlı eseri ve Raphael’in “Atina Okulu” freski, çizgisel perspektifin ustalıkla kullanıldığı eserlerdir.
İnsular Lob
Duygular, bedensel farkındalık, empati, estetik deneyim gibi birçok işlevle ilişkilendirilen insular lob, sanat algısı ve estetik deneyimle yakından ilişkilidir. [21] Bu ilişkiler:
- Fonksiyonel manyetik renozans görüntüleme (fMRI) çalışmalarında, sanat eserlerine verilen estetik tepkiler sırasında insular lobun etkinleştiği gözlenmiştir. [21]
- Resim, müzik, edebiyat ve tiyatro gibi sanat türlerinde, bireylerin sanat eserlerinde gördükleri karakterlere veya duygusal sahnelere karşı empati kurması insular lob ile ilişkilendirilmiştir.
- İnsular lob dans, müzik ve tiyatro gibi performans sanatlarında sanatçıların bedensel farkındalık süreçlerini düzenlemekte görev alır. Aynı zamanda izleyicilerin sanatsal performansları izlerken tüylerinin diken diken olması, kalp atışının hızlanması gibi vücutlarındaki fizyolojik tepkileri fark edebilmelerini sağlar.
Amigdala
İnsular lob ile güçlü bir bağlantı kuran ve duygusal tepkilerin oluşmasında görev alan amigdala, hoşnutluk ve cazibe gibi güzellikle ilişkilendirilen duygusal tepkilerin yanı sıra korkunun ve tehdit algısının oluşumunda da görev alır. [22]
Bazı sanat türleri ve amigdala üzerindeki olağan etkileri şunlardır:
- Klasik Sanat (örneğin, Rönesans ve Barok): Huzur ve estetik haz uyandırarak amigdalanın serotonin salgılanması sağlanabilir. Salgılanan serotonin hormonu vücudun stres seviyesini düşürür.
- Sürrealizm: Beklenmedik ve garip imgeler amigdalayı etkinleştirerek stresle ilişkilendirilen kortizol hormonunun salgılanmasına neden olabilir.
- Ekspresyonizm: Yoğun duygusal temalar amigdalayı uyararak kaygı veya heyecan yaratabilir.
Hipokampüs
Temporal lobun iç kıvrımlarında bulunan ve limbik sistemin bir parçası olan hipokampüs, kişinin geçmişteki deneyimlerinin hatırlanmasında ve bu deneyimlere dayanarak yeni algılar oluşturmasında görev alır. [23] Sanatla ilişkili olarak hipokampüsün üstlendiği bazı roller şunlardır:
- Bir resme baktığınızda daha önce gördüğünüz benzer sanat eserlerini hipokampüs aracılığıyla hatırlayabilirsiniz.
- Hayal gücü ve gözlemleri birleştiren hipokampüs, sanatsal ilhamın oluşmasında büyük ölçüde rol alır.
- Alzheimer ve demans hastalarında hipokampüs hasara uğrar ve hafıza kayıpları yaşanır. Sanat terapisi5,bu hastalarda hipokampüsün yeniden etkinleşmesinde katkıda bulunur. [23]
Bazal Gangliyonlar
Ön beyin ve orta beyinde yer alan bazal gangliyonlar korteksten gelen bilgileri düzenleyerek ve tekrar kortekse ileterek öğrenilmiş hareketlerin yürütülmesini ve akıcı bir şekilde sürdürülmesini sağlayan bir grup çekirdektir. [25] Bu süreçler aşağıdaki örneklerle açıklanabilir:
- Çizim ve heykel yapma gibi ince motor becerilerinde hareketlerin düzgün ve akıcı olmasını sağlarlar.
- Otomatikleşen sanatsal hareketler sayesinde piyanistler parmak hareketlerini bilinçli olarak düşünmeden seri şekilde yaparak piyano çalabilirler.
Gördüğünüz gibi sanatsal aktiviteler sırasında beynimizin neredeyse tüm bölgeleri bir egzersiz hâlindedir. Çünkü sanat ürerimi, beynin hem sağ hem de sol yarımküresini birlikte ve sistemli bir şekilde kullanmayı gerektirmektedir.
Sanatın İyileştirici Gücü
Sanatın duyguları ifade etme, fiziksel ve zihinsel olarak rahatlama ve travmalarla başa çıkma gibi birçok iyileştirici etkileri vardır. Bunlar:
- Depresyon, anksiyete veya travma yaşayan kişiler psikolojik destekle birlikte sanat terapisine de yönlendirilir. Örneğin, resim çizmek duyguların renkler ve şekillerle dışa vurulmasını sağlar; seramik veya heykel yapımıysa fiziksel olarak bir ürüne şekil vererek kişinin stres seviyesinin azaltılmasına yardımcı olur.
- Kronik ağrıları hafifletmek amacıyla -beyindeki ağrı algısını değiştirebileceği için- sanat terapisinin alt dallarından olan müzik terapisine başvurulur. [26]
- Sanatsal aktiviteler, beynin yeni sinir bağlantıları kurmasına yardımcı olarak çocukların öğrenme becerilerini geliştirir. Ancak bu etkiler yalnızca çocuklarla sınırlı değildir; yetişkinlerin de uzun süre sanatla uğraşması beyin esnekliğini6 destekleyerek zihinsel işlevlerin güçlenmesini sağlar. [28]
- Grup müzik çalışmaları, tiyatro veya ortak sanat projeleri insanlar arasındaki iletişimi güçlendirir ve toplumsal bilinci arttırır.
İnsan ne zaman ki sanatla ilişkisini kesip sanatı sadece bir meslek grubunun yaptığı iş, lüks tüketim aracı veya hayatın dışında gereksiz bir iş olarak görmeye başlarsa mağara duvarlarına resim çizdirecek kadar temel donanım bileşenlerimizden birisi olan üst düzey birçok zihinsel faaliyetimize de yabancılaşmış olur. Bu durum bireysel bir etkiyken sanata karşı duruşun bütün bir topluma yansıması medeniyet sorunlarını da beraberinde getirir. Çünkü medeniyet ve sanat birbirini sürekli besleyen, şekillendiren ve dönüştüren iki unsurdur. Sanat, medeniyetin ruhunu, tarihini ve kültürel dinamiklerini yansıtarak hafızayı canlı tutar; medeniyet ise sanat için bir ilham kaynağı olur ve yaratım alanı sunar.
Sonuç olarak, sanat yalnızca estetik bir deneyim değil aynı zamanda hayatın inceliklerini anlayabilmemizi sağlayan, ruhsal ve fiziksel iyileşmeye yardımcı olan ve güçlü bir medeniyet için gerekli olan hayatın içinden evrensel bir olgudur. İster bir sanatçı ister bir sanat tutkunu veya sanat dünyasını yeni keşfeden biri olun her fırça darbesinin, her bir notanın, her sanatsal hareketin beynimizi ve ruhumuzu zenginleştirmeye doğru atılan bir adım olduğunu unutmayın.
1 Oyulduktan sonra mürekkeple sıvanan ağaç, taş veya metal levhanın yüzeyinin mürekkepten temizlenip baskı uygulanarak üzerindeki görüntünün kâğıda aktarılması biçimindeki baskı tekniği; çukur baskı. [2]
2 İnancı akıl yoluyla temellendirmeye çalışan, otoriteye yani kiliseye bağlı din merkezli bir yaklaşımdır.
3 Nöronlar arasındaki bağlantılar boyunca sinir sinyallerinin iletilmesini sağlamak için nöronlar tarafından salgılanan çok sayıda kimyasal. [8]
4 Kişinin kendisinin ve çevresindeki nesnelerin fiziksel mekândaki konumlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini ve hareketlerini algılayabilme yetisidir. [17]
5 Bir psikoterapi türü olan sanat terapisi, kelimelerle kolayca ifade edilemeyen duyguları ve deneyimleri ifade etmenin bir yolunu sağlamaya yardımcı olur. Oluşan eserle ilgili değildir; sanat yapma süreciyle iyileşmeye odaklanır. [24]
6 Beynin biyolojik, kimyasal ve fiziksel olarak yapısını ve işlevini yeniden düzenleme kapasitesidir. [27]