AntropolojiÖzgün İçerikPsikolojiSosyoloji

Erişilebilirlik

Yazan: Yavuz Aydın

Düzenleyen: Ümit Sözbilir

Özet: Erişilebilirlik; engellilerin de hakkı olan çalışma, özgürce hareket etme, sosyalleşme gibi işleri gerçekleştirmeleri için hayati önem taşıyan bir kavramdır. Bu kavramı anlamaya ve açıklamaya çalışırken konunun özünün hak temelli oluşu olduğunu vurgulamak gereklidir. Erişilebilirliğe ulaşmak için evrensel tasarım ilkeleri iyice özümsenip kararlı ve planlı kuruluş ve yöneticiler liderliğinde harekete geçilmelidir. İdeal, herkes için erişilebilir kentler oluşturarak toplumun her bir üyesinin kendi ilgi, yetenek ve donanımları ölçüsünde istihdam sahibi olmalarını kolaylaştırmak olmalıdır. Bunu yaparken engellilere ayrımcılık uygulamak yasak olduğu gibi engellilerin topluma dâhil edilmesi için yürütülen olumlu çalışmalar ayrımcılıktan sayılmayacaktır. Bu sayede sıradan insanın hakkı olan ve yapabildiği çalışma, sosyalleşme, turistik gezi gibi etkinliklere engelli bireylerin de erişmesi sağlanmış olacaktır. Bu yönde çalışmalar Avrupa Birliği ülkeleri, ülkemiz ve diğer birçok ülkede etkin şekilde yürütülmeye devam etmektedir.

Erişilebilirlik

Erişilebilirlik “Engellilerin yaşamın tüm alanlarına etkin katılımını sağlamak ve diğer bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemleri dâhil olacak şekilde bilgi ve iletişim olanaklarına hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka açık diğer tesislere ve hizmetlere erişimini sağlamak.” demektir. [1] Kapsamı -tanımından da anlaşılacağı üzere- gayet geniş olan bu kavram günümüzün hak temelli, eşitlikçi ve özgürlükçü dünyasının ruhunu yansıtan önemli bir kavramdır. Günümüz dünyası insanı merkeze alarak onun istek ve ihtiyaçlarını en uygun ve kapsamlı şekilde gidermek üzere kurulmuş görünmektedir. Bu dünya kurulurken de her insanın doğuştan eşit haklara sahip olduğu kabul edilerek bu haklar temel alınmıştır. O zaman sıradan bir insanın günlük hayatında yaptığı şeyleri yapmak her insanın hakkıdır. Acaba her insan bu hakları kullanabilmekte midir? Ya da en azından eşiti kadar kullanabilmekte midir?

Bu soruya verilecek yanıt evet değildir. Ortalama bir insanın yaşamından birkaç kesiti canlandıracak olursak muhtemelen bu kişi yaşamı boyunca ulaşım araçları kullanarak okula gidecek, okulda çeşitli sosyal faaliyetler yürütecek, arkadaşlıklar kurup bu arkadaşları ile kütüphane, kafe, çeşitli açık alanlar içinde sosyalleşecektir. Eğitiminin ve şansının etkisi ile bir iş edinecek, bu iş sayesinde geçimini sağlayacak, hayatı yaşanır kılan hobiler edinecek ve sosyal hayat sahibi olacaktır. İhtiyaç duyduğunda hastane, postane, belediye gibi kamu kurumlarından yararlanacak ve bunlara ulaşmak için toplu taşıma ya da özel ulaşım aracı kullanacaktır. Tatil günlerinde ailesi ile geziler yapacak, eğlenecektir. Kısaca saygın bir hayat sürdürmenin peşinde olacaktır. Peki ya bu kişi engelli biri olsaydı durum aynı olur muydu?

Erişilebilirlik kavramı engelli kimselerin de hak ettikleri saygın hayatı yaşayabilmeleri için çok önemlidir. Yukarıda verdiğimiz örnekler empati yapmak amaçlıydı fakat asla acıma uyandırmak ya da yazıklamak için değildi. Toplumda ve yaşamda erişilebilirliği sağlamak empatiyi gerektirse dahi konunun özü bunlara erişmenin kişinin hakkı oluşudur. İnsanı bunlara eriştirmek ya da başka bir deyişle bu hizmetleri insanlar açısından erişilebilir kılmak ise devletlerin ve yöneticilerin görevleridir.

Toplum içerisinde bir hizmeti ya da hakkı yalnız bir kesime verme ya da bir kesime vermeme ayrımcılık olacaktır. Ayrımcılık (engellilere yönelik olanı ya da başka türlüsü) ise kanunen yasaktır1. Esas olan haklar bakımından insanların eşitliğidir. Bunun yanı sıra engelli kimselerin toplumdaki diğer insanların faydalandığı hizmetlere erişebilmesi için yapılan olumlu işler ayrımcılıktan sayılmayacaktır2. Aksine, bunlar var olan ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yarayıp daha eşit bir toplumun önünü açacaktır.

“Toplumda engellilerin yaşadığı türden zorlukları ortadan kaldırmak ve her türlü hizmet ve hakka eşitçe ulaşmalarını sağlamak için neler yapabiliriz?” sorusuna verilecek cevaplardan ilki bu değişimi yapmayı istemek ve bu konuda kararlı olmak olacaktır. İkincisi ve en önemlilerinden biri de “evrensel tasarım” ilkelerini anlamak, bunları öğrenmek, öğretmek ve yaygınlaştırmak olacaktır.

Evrensel Tasarım

Günlük hayatlarımızda içinde bulunduğumuz çevreyi düşünelim. Oturduğumuz evleri, evlerimizin bulunduğu bina ve siteleri, kullandığımız kaldırım, yol ve ortak kullanıma ait diğer araçları, iş yeri binalarımızı, park ve eğlence/dinlence mekanlarını. Bu bahsettiğimiz yerler görmeyen, duymayan, konuşamayan, yürüyemeyen vb. kimseler, kısacası engelliler için ne kadar uygunlardır? Bu yerler ya da araçlar tasarlanırken bu kimselerin kullanımları hesaba katılmış mıdır? Bu sorulara da vereceğimiz cevaplar muhtemelen hayır olacaktır. Sanırım yürürken bir anda kaldırımı bitmeyen bir caddenin ya da eğimi, yüksekliği ve genişliği uygun şekilde ayarlanmamış bir kaldırımın olmadığı bir şehir dünyada yoktur. Bu türden eksiklikler de kabul edebiliriz ki günlük hayatta bizlere zorluklar yaşatmaktadır. Örneğin eğimli bir caddenin aşağı tarafındaki kaldırımın yağmurlu bir günde sular altında kaldığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Ya da uygun şekilde yerleştirilmemiş bir kaldırım parkesine bastığımızda altında biriken suyun bizi serinletmek için(!) ayaklarımıza dolduğuna da şahit olmuşuzdur. Onlarca tümsekle dolu, iki kişinin yan yana geçişemediği darlıkta kaldırımlar her yerdedir. Hele bir de yüksek eğimli sokak ve caddelerden kışın buzlanma olduğunda ipte yürüyen bir cambaz edasıyla indiğimiz çok olmuştur. Oysaki tekerlekli sandalyesi ile bir yerden başka bir yere gitmeye çalışan bir kimsenin bu bahsettiğimiz cadde ve sokaklarda hareket etmesi neredeyse imkânsız görünmektedir. Peki bu iki kişiden biri sokakta özgürce hareket etmeyi diğerinden daha mı az hak etmektedir? Tabii ki hayır! O hâlde yapılacak iş şehirlerimizi tasarlarken tüm vatandaşların kullanımını kolaylaştıracak şekilde tasarlamak olacaktır. Çünkü yapılan tahminlerde 2030 yılında her 5 insandan 3’ünün kentlerde yaşayacağı ön görülmektedir.[2] Bu türden bir tasarımın yalnızca kentlerde değil kırsalda da gerekli olduğu açıktır. Ayrıca bu türden kapsayıcı bir tasarım yalnızca engelliler için değil toplumun diğer üyeleri için de gereklidir. Örneğin yaşlı bir kimse ya da bebek arabası ile hareket eden bir ebeveyn de bahsettiğimiz engebeli yolda güçlüklerle karşılaşacaktır. Bu sebepten erişilebilirlik yalnız engellileri ilgilendiren bir kavram değildir fakat günümüzde daha çok engelli hakları üzerinden işlenen bir konudur.

İşte bu olası problemleri düşünerek yapılan türden bir tasarıma evrensel tasarım denmektedir. Evrensel tasarım, ürünlerin, çevrenin, programların ve hizmetlerin özel bir ek tasarıma veya düzenlemeye gerek duyulmaksızın, mümkün olduğunca herkes tarafından kullanılabilecek şekilde tasarlanmasıdır.3 Tanıma baktığımızda evrensel tasarımın yalnızca çevre ve onunla ilgili uyarlamaları içermediğini marketteki ürünlerden teknolojik aletlere kadar her şeyi kapsadığını görebiliriz. Bu türden bir tasarımı yaygınlaştırmak hatta bunu alışkanlık ve zorunluluk hâline getirmek toplumda erişilebilirliği artırmanın en önemli adımı olacaktır.

Bu yolda çeşitli otoriteler çeşitli adımlar atmışlardır. Başlıca bahsedecek olursak ülkemiz, erişilebilirlik ile ilgili uluslararası alanda kabul görmüş, mevzuatları onaylamış ve bunlarla ilgili kanunlar ve yönetmelikler oluşturmuştur. Bunlar: Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 5378 Sayılı Kanun ve çeşitli TSE standartlarıdır. Elbette ki bu kanun ve yönetmeliklerin tebliğ edildiği çeşitli bakanlıklar ve başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere tüm belediyeler de bu sürece dâhillerdir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Avrupa Birliği öncülüğünde yapılmış ve pek çok ülke tarafından onanmıştır. Bu sözleşme etrafında evrensel tasarım ile ilgili “Engelliler İçin Evrensel Standartlar Kılavuzu” oluşturularak çevre düzenlemelerinin nasıl yapılacağı etraflıca örneklenerek açıklanmıştır. Fakat yalnızca kanun ve yönetmelikler, kotalar ve teşvikler bu türden bir değişimi gerçekleştirmek için yeterli görünmemektedir. Bu sebepten mesele yerel yönetimlerin, derneklerin ve engelli gruplarının aktif katılımı ile ele alınarak engellilerin diğer kent sakinleri ile eşit oranda hizmete ulaşması sağlanmalıdır.

Erişilebilirliği sağlamak için evrensel tasarımın öneminden bahsettik, evrensel tasarımı yaygınlaştırmak için yalnızca kanunları koymanın yeterli olmayacağından ve yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarının da dâhil olması gerektiğini de söyledik fakat bunların hepsi sağlansa dahi mevcutta bu türden tasarımı yapacak ya da yapılan tasarımı üretip uygulayacak nitelikli eleman yok denecek kadar azdır. Erişilebilirlik ile ilgili çalışan teknik personelin bilgi düzeyinin düşük olması, denetimlerin eksikliği gibi sebeplerden ötürü yapılan ya da yapılmaya çalışılan erişilebilirlik uygulamaları eksik ya da başarısız olabilmektedir. Bunu önlemek için önce bu personelin eğitim seviyesinin artırılması ve yapılan işlerin denetimlerinin uygun şekilde yapılması gerekmektedir.

Çevresel düzenlemeleri içeren erişilebilirlik problemlerinin çözümü için gerekli bütçe 2011 yılındaki Gayrisafi Millî Hasıla’nın (GSMH) %0,58’i olarak hesaplanmıştır. [3] Ülkemiz nüfusunun yaklaşık 4,8 milyonunun engelli vatandaşlardan oluştuğunu göz önüne aldığımızda bu gayet karşılanabilir bir miktara denk gibi görünmektedir. [4] Yukarıda bahsedilen anlaşma ve kanunlar sonucunda yapılması düşünülen işlerin bitiş tarihi Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliğine göre en fazla 2016 yılına kadardır.4 Hedeflenen çalışmaların ne kadarının yapıldığı, yapılanların yeterliği ve nitelikleri tartışılabilir olmakla beraber konu ile ilgili adımlar atılmıştır. Fakat bu adımlar kentlerin tamamını ya da yaşamın her alanını kapsar şekilde değildir. Ayrıca bu konu ile ilgili kurum ya da kuruluşun tam olarak neresi olduğu da açık değildir. Erişilebilirliğe hızlıca ve eksiksizce ulaşmak istiyorsak bu meselenin sorumluluğunu toptan ele alan bir kurumun ya da en azından ilgili kurumların içerisinde birimlerin oluşturulması çok yararlı olacaktır. Bu sayede erişilebilirlik adına yapılan her türlü çalışmayı denetleyebilecek bir kurumun ya da birimin çatısı altında süreç daha planlı ve hedefe yönelik olarak ilerleyecektir. [5] Başka türlü olduğunda, hele de konu ile ilgili denetim mekanizmaları zayıf ise, kurumlar bu konu ile ilgili işleri yük olarak görebilecek ve yapılan işlerin kalite ve kapsayıcılığı azalacaktır. Ayrıca bu türden bir kurumun/birimlerin oluşması engelli bireylerin erişilebilirlik ile ilgili sorunları bildirebileceği, sorularını sorabileceği ve hatta iş birliği yapabileceği bir yapının oluşması anlamına gelecektir. Ülkemizde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yakın denebilecek bir zamanda direkt olarak engelli vatandaşların ihtiyaç ve sorunlarını gidermekle yükümlü bakanlık hâlini alsa dahi şu anda erişilebilirlik politikalarına gerektiği düşünülen şekilde yön verememektedir. Daha çok yapılacak işlerle ilgili bakanlıklarla ortak çalışmalar yürütebilmektedir. Elbette ki bu türden çalışmalar değersiz ya da tamamen faydasız değildir. Fakat erişilebilirlik fark edilenden daha büyük bir sorundur ve çözülmediği her gün daha da büyür hâldedir. O hâlde bizleri çözüme en hızlı götürecek adımların atılması faydalı olacaktır. Farklı kurumların konuya bakış açılarının farklılığından dolayı konuya dair bütüncül bir bakış açısı yakalanamamıştır. Oysa evrensel tasarım, kesinlikle bütüncül olarak bakılması gereken bir konudur.

Evrensel tasarımın yaygınlaşması sonucunda hareket kabiliyetleri artan engelli vatandaşlar sosyal hayata ve iş hayatına daha fazla katılım sağlayabileceklerdir. Bu sayede her insanın hak ettiği saygın ve mutlu bir hayat sürme emeline biraz daha yaklaşabileceklerdir.

Erişilebilirlik ve İstihdam

Engellilik; doğum öncesinde, sırasında ya da sonrasında oluşabilmektedir. Bu hep böyle olmuştur; çağlar boyunca engelli kimseler farklılıklarından dolayı kötü muameleye uğramışlar veya onlara kötü gözle bakılmıştır. Her kültürün sanatında ve tarihinde engelliliğin yer edindiğini görebiliriz. Tarihten engellilere yönelik olumlu ve olumsuz tutum örnekleri de gösterebiliriz. Fakat çok yakın zamana kadar engellilik yalnızca tıbbın ilgilendiği bir alan olmuştur. Günümüze yaklaştığımızda ise engellileri yalnızca “iyileştirmeye çalışmaktan” vazgeçilerek engelliliğin sosyal boyutları üzerine düşünülüp bu kimselerin var olan durumları ile nasıl topluma dâhil edileceği haklar zemini üzerinde konuşulmaya başlanmıştır. Bu sayede rehabilitasyon hizmetleri oluşturulmuş ve engellilerin daha bağımsız hayatlar sürebilmesi için meslek edinerek çalışabilmeleri sağlanmıştır.

Rehabilitasyon çalışmaları yaygınlaşmaya ve dişe dokunur şekilde gelişmeye I. ve II. Dünya Savaşı’nın ardından başladı denebilir. Bunun sebebi ise bu savaşlarda dünya nüfusunun büyük kesimi hayatını kaybetmiş olması ve sağ kalanlarınsa çeşitli şekillerde engelli olmasıdır. Zamanın ruhu gereği iş gücünü oluşturan erkeklerin çalışma çağında olanları ya ölü ya da engelli olduğunda var olan işleri yapacak kimse kalmamıştır. Bu sebepten engelli kimseleri tekrar iş gücüne katabilmek adına çeşitli rehabilitasyon teknikleri geliştirilip uygulanmış, uzuv kaybı yaşayan kimseler için protez ve diğer yardımcı teknolojiler geliştirilip yaygınlaştırılmıştır. Bu sayede devletler mecburen yoksul ya da bakıma muhtaç olacak kimseleri aktif iş gücüne katarak hem üretime katkı sağlamışlar hem de üzerlerine binen ekonomik bir yükü hafifletmişlerdir. Elbette ki bu meselenin ardında yalnızca maddi sebepler yoktur. İnsanların çalışma hakkı anayasal bir haktır. Ülkemizde de 1982 Anayasası ile çalışma hakkı tanımlanmıştır.5 Bu yasaya göre devlet vatandaşına iş bulabilmesi için gerekli donanımları sağlayacak ve iş bulabileceği bir ortam ve piyasa oluşmasına yardımcı olacaktır. Ek olarak iş yerlerini denetleyerek hem çalışanların hakkını koruyacak hem de üretimi verimli hâle getirecektir. Kanunlar tüm vatandaşları kapsadığı için engelli vatandaşların da gayet tabii çalışma hakları mevcuttur. Ayrıca çalışma hakkı erişilebilirliğin de önemli bir parçasıdır.

Günümüzde iş sahibi olmak için eğitimli olmak çok önemlidir. Yapılacak en küçük iş için dahi belirli niteliklere sahip olmak gerekmektedir. Bu engelli vatandaşlar için de geçerlidir. Tüm vatandaşların daha iyi birer iş edinmesi için nitelikli bir eğitimden geçmesi gerekmektedir. Fakat yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden ötürü ülkemizde ve dünyanın pek çok başka yerinde engellilerin eğitime katılım oranı düşüktür. Katılanlar için verilen eğitimin niteliği sorgulanabilirdir. Lise eğitimine sahip engellilerin iş bulmaları da oldukça zordur. Fakat üniversite mezunu engellilerin istihdam oranları gayet yüksektir.[5] Kısaca eğitim ile istihdam arasında bir doğru orantı olduğundan bahsedilebilir.

Günümüzde çalışmak yalnızca geçim için önemli değildir. Sosyal kabul, saygınlık, psikolojik iyilik gibi pek çok kavram çalışma ile ilişkilendirilebilir. Toplumların gözünde çalışan insan daha yeğdir. Bu sebepten engelli kimselerin (her vatandaş gibi) iş bulabilecek şekilde eğitilmesi şarttır.

İstihdama katılan engelliler toplumun engellilere yönelik tutumlarını hem sosyal hem de saygınlık bakımından olumlu yönde geliştirebilecek potansiyele de sahiptir. İstihdam zenginleşmeyi doğuracağı için engelliliğin ve gerekli uyarlamaların yapılmamasının sebep olduğu pek çok olumsuz durumu bu zenginleşme bir nebze de olsa azaltacaktır. Ayrıca toplumun gözünde engellilere kamu tarafından “bakıldığı” şeklindeki nahoş görünüş ve düşünceleri de azaltarak ortadan kaldıracaktır.

Canlandıracak olursak: Erişilebilirliğin gerektirdiği pek çok şeyi yerine getirmiş bir ülkede yaşayan bir engellinin istihdama da katıldığını varsayalım. Bu kişi bağımsız olarak evinde yaşamını sürdürürken aynı şekilde işe gidip gelebilecek, üretimin bir parçası olacak ve sosyal ağlara eklemlenecektir. Maddi kazancı ile ihtiyaçlarını karşılayıp vergi ödeyecek, saygınlık kazanacaktır. Böyle bir kimse zihinlerde canlanan “engelli” şemasına pek uymaz görünmektedir. Dünyayı engelliler için bu hâle getirmek ise toplum ve devletin elindedir.

Engelli istihdamı sorunu küreseldir. Avrupa ülkeleri dâhil olmak üzere pek çok ülke bu konuda hedeflerini tutturamamaktadır.6 Ülkemizde de engelli istihdamı için çok önemli adımlar atılmıştır. Bunlar, korumalı iş yerleri, mesleki rehabilitasyon, kota sistemi, E-KPSS ve kura ile işe alımlar olarak sıralanabilir. Ayrıca özel sektörde engelli istihdamı sağlayan iş yerlerine çeşitli indirimler ve şeklinde teşvikler de sağlanmaktadır. Bu adımların hepsi başlangıç olmaları ve örnek teşkil etmeleri açısından oldukça önemlidir. Bunların sonucunda 2020 yılında yapılan bir habere göre bakanlığın açıklamasında engelli işçi sayısının 117 bin, memur sayısının ise 55 bin civarında olduğu görülmektedir. [7] Bunlar görüldüğü gibi olumlu adımlardır fakat bütünlükçü oldukları tam olarak söylenemez. İdeal olan her iş yerinin erişilebilir olması, her engellinin potansiyeli, ilgi ve yetenekleri ölçüsünde eğitim aldıktan sonra kendine uygun iş yerlerinde çalışmaya katılabilmeleridir. Bunu kota koyarak ve uymayanları cezalandırarak yapmak yerine engellileri engelli olmayanlar ile rekabet edebilecek düzeye getirmek daha gelişmiş bir model olarak görünmektedir. Elbette ki bunu başarmak için uzun yıllar ve kararlı çalışmalar gerekmesinin yanı sıra toplumun farkındalığının da artması gerekmektedir.

Mevcut sistemde engelliler kendi yetenek ve ilgilerine uygun işlere alınmadığından ya da işe alındıktan sonra gerekli iç eğitimlere dâhil edilmediğinden işlerimden soğuma, verimsiz hissetme ve isteksizlik gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar.[8] Bu da doğal olarak iş sahibi olmanın maddi faydaları hariç diğer tüm faydalarından mahrum olmaları anlamına gelmektedir. Bu da iş veren-işçi kümesi içinde kısır döngülere sebep olarak hedeflenen farkındalığa ya da amaçların bütününe erişilmesini engellemektedir.

Engellilere istihdam sağlanırken erişilebilirliğin diğer boyutlarının da düşünülmesi hayatidir. İş sahibi bir engelli elbette ki bir şekilde iş yerine erişmek ve bu iş yeri içerisinde işini yapmak ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için özgürce hareket edebilmelidir. Burada karşımıza ulaşılabilirlik7 ve iş yerine erişim8 kavramları çıkmaktadır. Bu iki kavram engelli istihdamının tam anlamı ile sağlanması için çok önemlidir. Ayrıca iş yerinde gerekli makul düzenlemeler9 de yapılmalıdır.

Avrupa’da Erişilebilirlik

Erişilebilirlik insanın olduğu her yerde üzerinde durulması gereken bir konu. Erişilebilirliğin gündeme gelişi insan hakları konusunda yapılan anlaşmalar ve gelişen bakış açısı ile ilişkilidir. Bu sebepten bu konuda başı çeken yerlerden birinin Avrupa oluşu normal sayılabilir.

Avrupa Birliği, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeyi oluşturmuş ve uygulamaya koymuştur. Ayrıca Engelliler İçin Evrensel Standartlar Kılavuzu ve erişilebilirlik ile ilgili çeşitli denetleme yönetmelikleri ve kurumları gibi oluşumlar oluşturmuştur. Bu sayede pek çok konuda öncü adımlar atmıştır. Avrupa Birliği’ne üye devletler sözleşme, diğer yazılı kuralları dikkate alarak çeşitli eylem planları oluşturmuşlar ve çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu sayede hem fiziksel şartlar hem sosyal farkındalık hem de istihdam açısından gelişmeler kaydedilmiştir. İstihdamda hâlâ tam olarak hedefler tutturulabilmiş değilse de umut verici bir gidişat bulunmaktadır. Bunların hangi alanlarda nasıl gelişmeler olduğundan haberdar olmanın en kısa yolu Avrupa Birliği’nin 2010 yılından itibaren verdiği “Erişilebilir Kent Ödülleri”nin10 hangi alanlarda ve hangi şehir/ülkelere verildiğine bakmak olacaktır. Ödüller: Yapılı çevre ve kamusal alanlar, ulaşım ve ilişkili altyapı, yeni teknolojiler dâhil iletişim ve enformasyon, kamusal servis ve etkinlikler olmak üzere dört alanda verilmektedir. [9] 2010 yılında yapılan ilk ödül töreninde birincilik ödülünü Avila/İspanya almıştır. Bu türden yarışmalar oldukça teşvik edici olmaktadır. Burada ilgi çekici bulduğumuz bazı gelişmeleri de örneklendirelim. Almanya’daki BLISS (Blind Person Information System) bilgi sistemi ile görme engelli bireyler için küçük bir cihaz hazırlayarak bu cihaz yardımıyla tramvay, otobüs gibi toplu taşıma araçlarının güzergâh ve hatlar hakkında bilgi alabilmesini sağlamıştır.11 Yanı sıra Hollanda duraklara yanaşan otobüsleri kaldırıma teğet olacak şekilde durmak üzere düzenlemiş ve kaldırım yükseklikleri düşürülmüştür. Bu sayede görme ve fiziksel engelli kimseler toplu taşımadan rahatça faydalanmaktadırlar. Ayrıca Hollanda “Woonerf” denen “oyun sokağı” olarak çevirilebilecek bir uygulama ile çocukların özgürce oyun oynadıkları sokakları kentlerde yaygınlaştırmaya çalışmaktadır.[10] Daha önce erişilebilirliğin yalnızca engelliler için olmadığından bahsetmiştik. Bu, buna çok güzel bir örnek teşkil etmektedir. Nasıl ki yetişkin bir bireyin işe gitmesi ya da kamusal alanda seyahat etmesi bir hak ve özgürlükse bir çocuğun sokakta güvenli ve özgürce oynaması da öyledir.

Avrupa ülkelerinin erişilebilirlik ile ilgili başardıkları bir diğer önemli konu ise direkt olarak ulaşılabilen ve yalnızca erişilebilirlikle ilgili çalışmaları yürüten çeşitli kurum veya birimler oluşturmuş olunmasıdır. Örneğin Vancouver’da bir vatandaş bir yolun rampaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorsa arayıp ilgili birime haber verebilmektedir. Yanı sıra okul vb. toplu kullanım alanlarına öncelik sağlanmaktadır. Bunun sebebi ise “Engelsiz kentler meselesi yalnızca engellileri ilgilendiren bir konu değildir.” düşüncesidir. Bu kimselerin aileleri ve arkadaşları da bu sayede sürece dâhil olabilmekte veya bu tür uyarlamaları görerek farkındalıkları artmaktadır. Engellilerin erişilebilirlik ile topluma dâhil olmasının bir getirisi de toplumun diğer üyelerinin bu kimseleri tanıması ve onların haklarına saygı duymayı öğrenmesi olmaktadır. Bu sayede engelliler toplumun saygın birer parçası ve bağımsız bireyler olmaktadırlar.

Avrupa’nın diğer yerlerden erişilebilirlik konusunda ayrıldığı en önemli nokta belki de konunun hak temelli ele alınması olabilir. Bu geniş bakış sayesinde “Erişilebilir Turizm (Accessible Tourism)” kavramı oluşmuş ve ENAT12 (European Network for Accessible Tourism) gibi bir kurum oluşturmuşlardır. Bu sayede engelli vatandaşların turizm faaliyetlerine katılımlarını artırmaya yönelik çalışmalar başlanmış ve uygun şehir ve ülkeler belirlenip duyurulmuştur. Ayrıca turlar ve turların içindeki araç gereç ve mekanlar da erişilebilirlik açısından değerlendirilip geliştirilmiştir.

Türkiye’de Erişilebilirlik

Türkiye’de erişilebilirlik ile ilgili çalışmalar ise 2005 yılında imzalanan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ile resmiyet kazanmış ve yapılan eylem planları bazı vakitlerde ertelenerek ve ek süre verilerek son olarak 2016 yılında tamamlanmıştır. Bu hedefler doğrultusunda yukarıda istihdam konusunu işlerken bahsettiğimiz uygulamaların yanı sıra belediyeler kent düzenlemeleri yapmışlar, TSE gibi kurumlar standartları geliştirmiş ve bazı başka kurumlar ilgili denetlemeleri gerçekleştirmiştir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve içindeki birimler engellilerin ihtiyaçlarını gidermek için çeşitli kurumlarla iş birlikleri yürütmüş ve ilerlemeler kaydetmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesi altında engellilerin eğitimi konusunu çalışmıştır. Bu yönde, kapsayıcı eğitim başlığı altında kaynaştırma, tersine kaynaştırma ve diğer türlerde özel eğitim uygulamaları eğitimin her kademesinde yaygınlaşmıştır. Bu türden eğitimleri yürütmek için Özel Eğitim Meslek Liseleri gibi kurumlar kurulup çeşitli eğitim programları oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Günümüzde hâlâ hem okul hem kurumlar hem de kamusal alanların fiziki şartları erişilebilirlik açısından kabul edilebilir olmayabilmektedir. Bunlarla ilgili iyileştirmeler ve denetlemelerin yapılması gereği hâlâ sürmektedir. Erişilebilirliği başarmak için Devlet kurumları, belediyeler ve sivil toplum beraber çalışmalıdır. Bu oluşumlar arasındaki iletişimin kuvvetli oluşu erişilebilirlik çalışmalarına gereken hız ve kapsayıcılığı sağlayacaktır.

Ülkemizde erişilebilirlik için eksikler bulunsa dahi anlaşma, kanun ve yönetmeliklerin etkisi ile hem kamusal alanda hem iletişim ve haberleşme alanlarında umut verici gelişmeler vardır. Yeni yapılan kamu kurum ve binaları (özel ve kamu okulları dâhil) TSE standartlarına uygun şekilde yapılmaktadır. Yanı sıra toplu taşıma araçları olan tramvay, metro, tren ve otobüsler yine standartlara uygun hâle getirilmektedir. Fakat bu gelişmeler hedeflenenden çok daha gecikmeli olarak gerçekleşmektedir ve hatta bazen herhangi bir hedefe yönelik dahi olmayabilmektedir. Bunların önüne geçmek için kurumların etkin iş birliği yürütmeleri ve erişilebilirlik çalışmalarını yıllık planlarına dâhil etmeleri gerekmektedir.

Erişilebilirlik ve özel sektör ilişkisine baktığımızda ise istihdam ile ilgili uygulamalara yukarıda değinmiştik. Her iş yeri olmasa dahi bazı iş yerlerinin yönetmeliklerde yazanlardan fazlasını yaparak farkındalık sahibi olduklarını gösterdiklerini görmek mümkün. Yeni yapılan bina ve iş yerlerinde ise yönetmelik etkisi ile erişilebilirliğe uygunluk görülmekte. Fakat asıl umut verici olan şey bizim nazarımızda iletişim ve teknoloji alanında gerçekleşen girişimler ile farkındalık yaratmak için yapılan toplumsal ve sosyal hareketlerdir. Vestel markasının desteği ile üretilen WeWalk ve Turkcell markasının Hayal Ortağım gibi uygulamaları, sesli betimleme özelliği olan çeşitli uygulamalar ve sesli navigasyon sistemleri görme engellilerin bağımsız hareket etmelerine yardımcı olmaktadır.[11] Çeşitli AVM ve kuruluşların da bu uygulamalarla bütünleşmiş bazı uygulamalara gitmesi olumlu sonuçlar doğurmakta. Müze vb. alanlarda ise yine teknolojinin kullanımı ile sesli rehberler ve betimlemeler ile hissedilebilir bazı yüzeyler erişilebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Engellilerin turizme dâhil edilmesi için çeşitli çalışmalar da erişilebilirlik çalışmalarına dâhil edilebilirdir. [12] Bu bağlamda Antalya ilinin Alanya ilçesi ENAT üyesi ilk Türk kenti olma özelliğini taşımaktadır. Henüz duruma hak temelli yaklaşılmasa dahi farkında olmak açısından engellilerin turizme katılımının konuşuluyor oluşu olumlu bir gelişmedir. Turizm bölgelerinde bulunan oteller başta olmak üzere belli sayının üzerinde odası olan otellere “engelli oda sayısı kotası” koyulmuştur. Olumlu bir adım olsa dahi bu tür kota uygulamaları yerine evrensel tasarım ilkelerine uygun odalar yapılsa konunun özüne daha uygun davranılmış olacaktır.

Sonuç

Erişilebilirlik yeni bir kavram olduğu için uzun tarihleri ve bu tarihi süreç boyunca kazandığı alışkanlıkları olan ülkeler ve kurumların konu ile bütünleşmesi vakit almaktadır. Fakat erişilebilirlik bir haktır ve toplumun tüm üyelerinin eşitçe yaşamaları için gerekli olan önlemleri almak devletlerin görevidir. Bu sebepten evrensel tasarım, engelli istihdamı, evrensel standartlar gibi kavramların topluma anlatılması ve farkındalık oluşturulması, etkili politik planlar ve eylem planları yapılarak kararlı şekillerde bunların uygulanması, sıkı bir şekilde de denetlenmesi gerekmektedir. Bu konu sosyolojik, psikolojik, hukuki ve maddi boyutları olan işlenmesi güç fakat imkânsız olmayan bir konudur. Herkesin özgürce ve bağımsızca yaşayıp hareket edebildiği kentlerde yaşamak dileğiyle.


1 Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Madde 5

2 Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Madde 5/4

3 Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Madde 2

4 Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği, 5. Bölüm, Madde 17

5 T.C. Anayasası Madde 49

6] 2 numaralı kaynakta geçen makale.

7 Ulaşılabilirlik, erişilebilirliğin yerine önceden kullanılan bir kavramdı ve daha çok fiziksel düzenlemeleri kapsamaktaydı. Bu sebepten meseleyi daha kapsamlı ele alan erişilebilirlik sözcüğünün kullanımına geçildi.

8 İş yerine erişim, ulaşılabilirliğin alt bir kavramı olup iş yerlerinin erişilebilir olmasını sağlamaya yönelik girişimleri kapsayan bir kavramdır.

9 Makul düzenleme, engellilerin tüm insan haklarını ve temel özgürlüklerini diğerleriyle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere somut durumda ihtiyaç duyulan, ölçüsüz veya aşırı bir yük getirmeyen, gerekli ve uygun değişiklik ve uyarlamalardır.

10 https://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=1141

11 https://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=1141

12 https://www.accessibletourism.org/

Kaynak
[1] Milletler Arası Sözleşme (2009). T.C. Resmî Gazete (27288).[2] World Health Organization. (2007). Global Age-friendly Cities: A Guide (Ageing and Life Course, Family and Community Health) (1st ed.). World Health Organization.[3] Elmalı, D. (2019). Avrupa’daki Erişilebilirlik Uygulamaları: Boras ve Cardiff Örneklerinin İncelenmesi. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 19(43), 33-60.[4] Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü. (2021, Nisan). Engelli ve Yaşlı İstatistik Bülteni. T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü.

Yavuz AYDIN

Ankara Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Öğretmenliği bölümünden mezun bir öğretmenim. Felsefe, Sosyoloji ve Tarih üzerine okumalar yapmayı severim.

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu