Japonca ve Türkçe’nin 9.000 Yıldır Var Olduğu Bulundu!
Yazan: Carissa Wong
Çeviren: Ümit Sözbilir
Düzenleyen: Esranur Maral
Özet: 9.000 yıl önce şu anda kuzeydoğu Çin’de yaşayan ve darıyla uğraşan çiftçiler; Japonca, Türkçe ve diğer modern dillerin ortaya çıkmasına neden olan bir Trans-Avrasya ön dili konuşmuş olabilir.
9.000 yıl önce Çin’in kuzeydoğusunda yaşayan erken tarım topluluklarının Japonca, Korece, Moğolca, Türkçe ve Tunguzca dillerini içeren geniş bir Transavrasya dil ailesinin kökenlerini oluşturduğu ortaya çıktı.
Transavrasya diye adlandırılan diller, Avrupa’nın geniş bir bölgesinde ve Kuzey Asya’da konuşulmaktadır. Bu bölgede yaşayıp dilin ortaya çıkmasına sebep olan kişilerin 3.000 yıl kadar önce Moğolistan dağlarından gelerek hayvancılık yapmış ancak ekin yetiştirmemiş atlı göçebeler olduğu varsayılıyor.
Jena’daki Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsünden Martine Robbeets ve meslektaşları; hipotezleriyle ilgili bir sonuca varmak için dilbilimsel, arkeolojik ve genetik kanıtları kullandılar. Yapılan araştırma sonucunda Çin’de bulunan çiftçiler tarafından darı ekimine başlanmasının dil ailesinin yayılmasına yol açan etmen olduğu ortaya çıktı.
Araştırmacılar, dillerin dilsel özelliklerini inceledikten sonra aralarındaki benzerliklere dayalı olarak uzay ve zaman içindeki yayılımlarını haritalamak için hesaplamalı analiz kullanarak çalışmalarını yürüttüler. Yapılan çalışma, Robbeets ve ekibinin Ön-Transavrasya dilini yaklaşık 9.000 yıl önce kuzeydoğu Çin’in Liao nehri bölgesine kadar takip etmesine olanak sağladı.
Robbeets darıların evcilleştirildiği bilinen yerin ve zamanın arkeolojik kanıtlara göre tam olarak orası olduğunu söylüyor.
Ekip, genetik bilgi ve karbon tarihleme bilgileriyle Ön-Transavrasyaca konuşan nüfusun ayrı topluluklara ayrıldığını ve daha sonra orijinal yerleşim yerinin doğusunda Japonca, Korece ve Tunguz dillerinin erken biçimlerini benimsemeye başladığını ortaya çıkardı. Diğer taraftan da kuzeyde Moğol dillerinin ve batıda Türk dillerinin erken biçimleri ortaya çıktı.
“Hepsinin tarihlerini bildiğimiz dillerimiz, arkeolojimiz ve genetiğimiz var. Bu yüzden sadece aralarında korelasyon olup olmadığına baktık.” diyor Robbeets.
Ortalama 6.500 yıl önce bu çiftçilerin bazılarının torunları Kore’nin doğusuna doğru göç ettiler. Gittikleri yer ise yaklaşık 3.300 yıl önce pirinç yetiştirmeyi öğrendikleri yer idi. Bu pirinç yetiştirme imkânı insanları Kore’den Japonya’ya doğru taşınmaya teşvik etti.
“Hepimiz kendimizi dille özdeşleştiririz. O bizim kimliğimiz. Kendimizi genellikle tek bir kültür, tek bir dil, tek bir genetik profil olarak hayal ederiz. Buna karşın çalışmamız, tüm popülasyonlar gibi Asya’dakilerin de karışık olduğunu gösteriyor.” diyor Robbeets.
Araştırmacılar ayrıca daha önce yalnızca Japonya’da yaşadığı düşünülen Jōmon insanlarıyla Neolitik Kore popülasyonlarının çoğaldığına dair ilk kanıtları da keşfettiler.
Virginia’daki Richmond Üniversitesinden Melinda Yang, “Bu çalışma; dilbilimsel, arkeolojik ve genetik verilerin tümü göz önüne alındığında geliştirilebilecek anlatının zenginliğini vurgulamaktadır.” diyor.
Dilbilimsel açıdan önemli bir araştırma ancak bir o kadar tarihsel açıdan da önemi var. Sebebi de şu, 2011 yılından beri Japonya’da yaşıyorum ve Japonların ne denli milliyetçi, kendilerine has bir toplum oldukları tüm dünyada bilinir. Ancak şöyle bir bilgi de kendileri için oldukça önemli diye düşünüyorum, kendilerini her zaman diğer Asya ülkelerinden üstün görmüşlerdir. Özellikle Çin ve Koreliler ile karşılaştırılmaktan ve benzerliklerinin olduğundan söz edilmesi onlar için bir aşağılama unsuru olarak görülüyor. Yukarıdaki çeviride dil gelişiminin Çin’den itibaren yayılım gösterdiği bilgisine dayanarak ve genelde buradaki tarihsel araştırmaları MÖ 4000 yılında duraksatmaları Koreliler ve Çinliler ile genetik bağlarının olduğu düşüncemi daha çok netleştiriyor.