Suçta Siyah Sayılar
Yazan: Ömer Samet Kırdar
Düzenleyen: Ümit Sözbilir
Özet: Her devlet, ülkesindeki suç oranlarını istatistiklerle ölçmektedir. Kimi zaman bu istatistikler yetersiz kalmaktadır. İstatistiklere yansımayan suçlar da siyah sayı kavramını oluşturur. Siyah sayılar, mağdurun etkileri sonucu oluşabilmekle beraber mağdurun dışındaki etkilerle de oluşabilmektedir. Bu makalede siyah sayıların ne olduğu, siyah sayıların tanımı, tarihi ve amaçlarıyla beraber siyah sayıların oluşumuna sebep olan etmenler üzerinde durulmuştur. Siyah sayı kavramını açıklayarak Türkiye’deki çalışmalar da kısa bir şekilde ele alınmıştır.
1. GİRİŞ
Her devlet, ülkesindeki suç oranlarını istatistiklerle ölçmektedir. Bu ölçme yöntemleri; suç istatistikleri, viktimizasyon yani mağdur kişilere olay sonrası sorular sorulması ve faillerin bildirimleri gibi yöntemlerle ölçülebilir. İstatistik bütün bilimler için geçerlidir. Kriminoloji için de suçun yer ve zaman itibarıyla ne sıklıkta işlendiğinin bilinmesi, bunların sebeplerinin anlaşılması, oluşumunun önlenmesi, onu işleyenlerin doğru yola yönlendirilmesi veya cezalandırılması için önemlidir. Bu yöntemlerden biri olan suç istatistiklerinin sınıflandırılması; polis, adalet, bilimsel, uluslararası ve cezaevi istatistikleri olarak gruplandırılır [1]. Çok geniş bir alanı kapsayan istatistik türleri, suç ve suçluları anlamamızda büyük bir öneme sahiptir. Suç istatistikleri sayesinde kanun yapımı gibi gerekli tedbirler alınarak yeni suçların önüne geçilebilir. Bununla beraber suç istatistikleri kimi zaman yetersiz kalabilir ve birçok suç gözden kaçarak istatistiklere geçmeyebilir. İşte kriminolojide bu gibi durumlara “suçta siyah sayılar” adı verilmektedir. Suçta siyah sayıların tespit edilememesine rağmen; suçta siyah sayılar hakkında çalışmalar yapmak ve siyah sayıların oluşmasının sebebini tespit etmek, bireylere daha güvenilir bir adalet sistemi sağlama açısından yardımcı olacaktır.
2. SİYAH SAYILAR
2.1. Tanım
İstatistiklere yansıyamayan yani yetkili makamlarca ele alınmamış, gizli kalan suç ve suçlulara kriminolojide “siyah sayılar” adı verilir. Bu gibi suçlara, siyah sayılar denmesinin temel sebebi bu suçların istatistiklere geçmemesi; bir başka deyişle karanlıkta kalmasıdır. Söz konusu suçlar, “karanlık alan” şeklinde de ifade edilebilmektedir. Ortada bir suç vardır fakat bu suçu sadece fail ve mağdur hatta sadece fail bilebilir. Suç istatistiklere yansımaz ve gizli kalır.
Suçlar normal olarak, polis kayıtlarına geçirilme ve mahkeme tarafından karar verilme şeklinde iki durumda ortaya çıkmaktadırlar. Polis kayıtları, mahkeme kararlarından daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Zira polisler, halkın içerisinde daha etkin ve halkın kolaylıkla ulaşabileceği ilk merci oldukları için; suçları, mahkemelere göre daha hızlı bir şekilde fark etmektedirler. Bu yüzden mahkeme istatistikleri, polis istatistiklerine göre daha dar bir alanı kapsamaktadır. Bunun diğer bir nedenini ise olayın mahkemeye gelene kadar çözülmesi gibi durumlarla istatistiklere yansımaması oluşturmaktadır. Tarafların kendi aralarında uzlaşıp olayı çözmeleri buna örnek olarak gösterilebilir. İşte polis ve mahkemece kayıtlara düşmemiş suçlar siyah sayıları oluşturur. Bireyler bazı durumlarda siyah sayıların oluşmasına isteyerek; bazı durumlarda ise istemeyerek neden olmaktadırlar. Örneğin kişi, suçu bildiği hâlde önemsiz görüp yetkili makamlara bildirmezse burada isteyerek; suç olduğunu düşünmeyip bildirmediği takdirde ise istemeyerek siyah sayılara neden olur.
Siyah sayıların özü bilinmezliktir. Bizler bilemediğimiz suçlara “siyah sayı” deriz. Siyah sayılar ancak ileriki safhalarda geriye dönük olarak yapılan anketlerle ortaya çıkarılabilir. İstatiksel olarak bizlere katkısı ise tam olarak bu noktada ortaya çıkmaktadır.
2.2. Tarih
Quetelet ve Guerri gibi 19. yüzyıl sosyolojik ekol mensubu öncüler araştırmalarını resmî suç istatistiklerine dayandırdıkları hâlde bazı eksikler fark etmişlerdir [2]. Bulwar ise 1836 yılında çoktan bunların tartışmalarına başlamıştı. Üç yıl sonra ise Rawson, “Hükümlü sayısını[1] en iyi görünümde yansıtan bir kayıt dahi işlenen suç sayısını tam olarak göstermez çünkü bu daha çok mağdurun ya da yargı organlarının[2] takdirine ve polis sisteminin yeterliliğine bağlıdır… Hükümlü[3] az olduğu zaman suç çok miktarda olabilir.” demiştir [2]. 1908 yılında “Oba” adındaki bir Japon savcı da bilinmeyen suçluluk kavramını saptamıştır [1]. Daha sonraları ise Alman ve Amerikan kriminologlar da siyah sayılar ile yakından ilgilenmiş ve bu kavram üzerine yoğunlaşmışlardır [1].
3. SUÇTA SİYAH SAYILARIN NEDENLERİ
Suçta siyah sayılar, mağdurun etkileri sonucu oluşabilmekle beraber mağdurun dışındaki etkilerle de oluşabilir.
Mağdur herhangi bir nedenle suçu yetkili makamlara bildirmez ise burada mağdurun etkisinden söz edilir. Mağdurun bir hatası, korkması veya farkında olmaması gibi durumlarda mağdurun etkisi bulunmaktadır. Mağdurun buradaki etkisi, bilerek veya bilmeyerek olabilir. Böyle olmakla birlikte mağdurun dışındaki bir etmen sonucu suç, istatistiklere geçmiyor ise burada mağdurun dışındaki etmenlerden söz edilir. Bu durumun en tipik örneği, polislerin kaydetmediği suçlardır. Bir hukuk devletinde adalet sağlanması büyük önem taşımaktadır. Adaletin sağlanmasının başlangıcı da onu koruyan ve caydırıcı güç sağlayan polislerce gerçekleştirilir. Bu yüzden polislerin, hukukun korunması konusunda çok dikkatli davranmaları gerekir. Polislerin kaydetmediği suçlar hukuk devletinde olmaması gereken bir durumdur. Bu nedenle siyah sayıların hukuk devletlerinde oransal olarak daha az olması beklenir.
3.1. Suçta Siyah Sayıların Oluşmasına Mağdurun Etkili Olması
3.1.1. Mağdurun Rızası
Kişi, bazen işlenen suça rıza gösterir ve polis gibi yetkili makamlara suçu bildirmez. Cinsel suçlar buna örnek gösterilebilir. Genelde mağdur, olayın sonuçlarını kavramakta güçlük çeker ve yaşadıklarını yetkili mercilere bildiremez. Buradaki rıza kavramı, dikkat etmemiz gereken önemli bir noktadır. Mağdurun rızası, suçu suç olmaktan çıkarmaz! Yasalarımız gereği kişinin yanında toplum da korunur. Bu yüzden rıza tek başına suçluluğu ortadan kaldırmaz. Buradaki rıza kavramı sadece kişinin iç dünyasında suçu ihbar etmemeye yönelik bir dürtü uyandırır. Failin fiilinin yasalara aykırı olmasına rağmen kişi bunu olağan kabul edip ihbarda bulunmaz[4]. Bir başka örnek olarak çocuk düşürme suçları gösterilebilir. Kişi, burada mağdur da olsa suç kendisi üzerinde gerçekleşir. Kişi, olayın lehine olduğunu düşünse bile, şayet ortada bir suç oluşmuşsa ve kişi bu suçu bildirmezse; siyah sayılara neden olmaktadır. Göçmen kaçakçılığı suçlarında da durum benzerlik göstermektedir. Nitekim kaçırılan kişi, mağdur niteliğinde olmasına rağmen; kendisi istediği için bu durumu yetkili makamlara bildirmemektedir.
3.1.2. Mağdur ve Suçlu Arasındaki İlişkiler
Mağdur ve suçlu arasındaki akrabalık, dostluk, komşuluk, iş arkadaşlığı gibi durumlarda mağdur suçu bildirmeyebilir. Buradaki ilişki genellikle sevgiden ve saygıdan kaynaklanmaktadır. Kişi, failin hapse girmesini veya ceza almasını çeşitli saiklerle istemeyebilir. Bu gibi durumların en tipik örneği aile içi şiddet oluşturmaktadır.
Amerika Federal Araştırma Bürosu yani FBI’ın 2015’teki bir araştırmasına [3] göre suçlu ve mağdur arasındaki önceden var olan ilişkiler şunlardır:
MAĞDUR | YÜZDE (%) |
Aile ve akraba | 10,66 |
Dostluk, arkadaşlık, tanıdık | 22,94 |
Sevgili | 3,84 |
Komşu | 3,68 |
Çalışan veya işveren | 0,76 |
Yabancı veya bilinmeyen | 58,02 |
3.1.3. Korkma, Çekinme, Önemsememe Gibi Durumlar
Korkma durumunda kişiler, genelde kendilerinden üst bir kişilik tarafından suça maruz bırakılır ve bunun sonucunda suçu bildirmekten çekinirler. Bu durum, özellikle ülkemizde kadına karşı şiddette çok büyük yer kaplar. Kişi, eşi tarafından öldürüleceği korkusuyla genelde şikâyette bulunmaz. Bir başka durum da iş ilişkilerinde ortaya çıkar. İşçi, işten çıkarılma gibi durumlarla karşı karşıya kalmamak için şikâyette bulunmak istemez. Bazı durumlarda kişi, bulunduğu grup veya çevresinden dışlanma ihtimaline karşı da suçu bildirmek istemeyebilir. Örneğin suç çetesi içerisinde işlenen suçlar genellikle polise bildirilmez. Bunlar kimi gruplarda, bir üstünlük belirtisi olabileceği gibi diğer üyeler tarafından ezilmemek için de olabilir.
Kişiler utandıkları bazı suçları da bildirmekten kaçınabilirler. Örneğin kişinin kumar alacağının çalınması, kişinin çaldığı malın çalınması ve fuhuş konulu suçlar genelde bildirilmek istenmez [1]. Kişi bunların yanında işlenen suçun kendisi için önemli olmadığını düşünerek ihbardan kaçınabilir. Örneğin bir market sahibinin marketinden ekmek çalan fakir birini ihbar etmemesi durumunda ortada bir hırsızlık suçu olmasına rağmen kişi malın değerinin azlığı sebebiyle bunu önemsemez ve suçu bildirmez.
3.1.4. Polise ve Yargıya Karşı Çekinme
Kişiler genellikle bir olay karşısında ilk olarak polislere ve daha sonrasında yargı makamlarına başvursalar da bazen kişiler, polislerden ve yargı organlarından çekinebilmektedir. Bu korkma olabileceği gibi polise ve yargıya güvenmeme şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kişi, polisin işi çözemeyeceğini düşünebilir veya polise başvursa bile hiçbir sonucun ortaya çıkmayacağı düşüncesinde olabilir. Yine aynı şekilde mahkemelerle uğraşmak istememesi ve işin uzun süreceğinin kanısında olması da bir çekinme hâlidir. Çekinme durumları, adalet sistemlerinin en çok dikkat etmesi gereken konuyu oluşturmaktadır. Burada sisteme karşı bir güvensizlik yüzünden bireyler suçları bildirememektedir. Dolayısıyla geriye dönük anket çalışmaları kullanılarak bu siyah sayılar tespit edilip gerekli iyileştirmeler gerçekleştirilmelidir.
3.1.5. Suçlunun Mağdur Tarafından Tanımlanamaması (Mağdurun Faili Teşhis Edememesi)
Suçlunun mağdur tarafından tanımlanamaması durumunda mağdur çeşitli sebeplerden dolayı faili tanımlayamaz. Bu sebeplere, suçun karanlık bir yerde işlenmesi gibi çevresel etmenlerin yanı sıra, kişinin küçük yaşta olması gibi biyolojik etmenler de suçlunun mağdur tarafından tanımlanamaması durumuna örnek gösterilebilir. Özetle mağdurun faili teşhis edip edememesiyle ilgilidir.
3.1.6. Mağdurun Suçla İlişkisi Olduğunun Farkında Olmaması
Mağdur, işlenen fiilin farkında değildir. Örneğin, malı çalınan kişinin malını kaybettiğini sanması durumunda işlenen bir suç vardır; fakat mağdur, bunun farkında değildir ve suçu bildirmez.
3.2. Suçta Siyah Sayıların Oluşmasına Mağdurun Dışındaki Etkilerin Neden Olması
3.2.1. Mağdursuz Suçlar
Mağduru belirli olmayan suçlarda da aslında bir mağdur vardır. Buna örnek olarak toplumu gösterebiliriz. Örneğin, fail uyuşturucu kullanarak toplum düzenine; yani topluma karşı bir suç işlemiş olur. Siyah sayılarda mağdursuz suç durumlarına, kişinin uyuşturucu kullanması örnek verilebilir. Burada uyuşturucu kullanan kişi faildir ama mağduru toplum olduğundan belirli bir kişi yoktur. Bu durumda kişinin kendisi bu suçu bildirebilir. Genelde de bu kişiler suçu bildirmekten kaçınırlar ve siyah sayıları ortaya çıkarmış olurlar.
3.2.2. Polisin Kaydetmediği Suçlar
Polisler, görevleri gereği bilgileri dâhilindeki suçlar hakkında işlem tesis etmekle yükümlüdürler. Bu durum, mağdurların güvenleri için de çok önemlidir; çünkü yukarıda da değindiğimiz üzere, mağdurlar polislerden çekinebilmektedir. Polisin kaydetmediği suçlar, genel olarak hukuk devletlerinde nadir görülen durumlar olsa da dünya üzerinde bu şekilde oluşan siyah sayılar mevcuttur. Böylesi durumlarda polisler kimi zaman eylemin suç oluşturduğunu bilmeyebilir. Suçu önemsiz kabul edip tarafları yatıştırabilir. Ayrıca rüşvet karşılığı suçları görmezden gelebilirler. Ayrıca polislerin işlemiş olduğu işkence gibi suçların kaydedilmemesi de siyah sayıları oluşturur.
4. TÜRKİYE’DE SİYAH SAYILAR
Siyah sayıların araştırılması, adalet mekanizması açısından büyük öneme sahiptir. Siyah sayıları tespit etmek her ne kadar zor olsa da faydaları tespitinden daha büyüktür. Adalet mekanizmaları, siyah sayıları geçmişe yönelik anketler ile tespit ederek kendi hatalarını tespit edebilir. Keza, yasa koyucular kanunların caydırıcılığı hakkında bilgi tespitinde bulunabilir; polis gibi suçla ilgili çalışanlar da suç oranları ve istatistikleri sayesinde faili meçhul suçlarda fikir edinebilirler. Ülkemizde bu konuda yeterli nitelikte çalışma mevcut değildir. Ülkemizde ulusal çapta bu tür çalışmalar yapılmadığından siyah sayıların hacmi konusunda bir tahmin yapılamamaktadır [4]. Fakat TÜBİTAK ve İstanbul Bilgi Üniversitesi ortaklığında 2005 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Mağdur Anketi bu alanda bir ilki gerçekleştirmiştir [5].
Uluslararası Suç Mağdurları Araştırması tarafından sağlanan standart anket kullanılarak yüz yüze mülakatlar ile toplam dokuz farklı mağduriyet tipiyle ilgili şu konularda sorular sorulmuştur: araba hırsızlığı, arabadan mal hırsızlığı, eve hırsız girmesi, hırsızın eve girmeye teşebbüs etmesi, gasp, hırsızlık, darp/tehdit/saldırı, rüşvet talep edilmesi ve dolandırıcılık [6]. Bu araştırma sonucunda, tablo şeklinde mağdurların suçları polise bildirim oranları sunulmuştur.
5. SONUÇ
Siyah sayılar bilinmezliğin kavramı olduğu için önemsiz görülebilirler. Aslında bilinmezliğin içinden gelmesi onu daha önemli kılar. Ülkemizde ne yazık ki bu konuda yeterli nitelikte çalışma mevcut değildir. Siyah sayıların araştırılması, gelecekteki toplum düzenine de büyük katkı sağlamaktadır. Kanun koyucular; siyah sayıları dikkate alarak ve toplumdaki eksiklikleri, gerekli yargı düzenlemelerini gerçekleştirerek ortadan kaldırma yoluna gidebilirler.
Ne yazık ki ülkemizde, bırakın siyah sayıları, suç istatistikleri dahi düzgün şekilde kayıt altına alınmış değildir. Bu nedenle yetkililerin ivedilikle; kayıtları kontrol etmesi, suç mağdurlarına anket yapması ve toplum üzerinde tarama şeklinde siyah sayıları araması gerekmektedir.
Siyah sayılar tıpkı bir halının altı gibidir. Bizler, araştırma ve istatistikler ile halının sadece üstünü görüp güzelliğine aldanabiliriz. Bunun sonucunda yetersiz kalmış adalet mekanizmasının acısını çekeriz. Eğer bir gün aklımıza halının altına bakmak gelirse o zaman halının temiz olmadığının farkına varırız.
[1] Asıl çevirideki “tutuklanan suçlu” ve “tutuklamalar” kelimeleri yerine hukuk sistemimize daha uygun düştüğü için “hükümlü” kelimesi tercih edilmiştir.
[2] Hükmü mahkeme kurduğundan asıl metindeki savcı terimi yerine hukukumuza daha uygun ve kapsayıcı olduğunu düşündüğüm yargı organı terimini tercih ettim.
[3] Asıl çevirideki “tutuklanan suçlu” ve “tutuklamalar” kelimeleri yerine hukuk sistemimize daha uygun düştüğü için “hükümlü” kelimesi tercih edilmiştir.
[4] Örneğin küçüklerin cinsel istismarında küçük rıza gösterse bile bu suçtur. Küçük bunu istemiş olabilir fakat yasa gereği rızası geçersizdir ve bu yüzden de siyah sayı oluşur. Suç karanlık alanda kalmış, gün yüzüne çıkamamıştır. Burada rıza bakımından anlatılmak istenen de budur.