Türk Hukukunda Cenin Hakları
Yazan: Ömer Samet Kırdar
Düzenleyen: Ümit Sözbilir & Çisem Özge Biçer
Özet: Cenin hukuken ele alınması gereken önemli bir varlıktır. Ceninin haklarının olması ve onları ileride kullanabilmesi hukuk devletlerinde çok önemlidir. Bu hakları sağlarken ceza ve tazminat hukukuyla da hakları güvence altına almalıyız. Ayrıca kürtaj gibi tartışmalı bir konuya da makalemizde değinmiş bulunmaktayız. Genel tanımlar eşliğinde cenin kavramı, ceninin hakları, kürtaj konusu ve cenine karşı işlenebilen suçlara değinilmiştir.
1. GİRİŞ
Her insanın salt insan olması nedeniyle hak ehliyeti mevcuttur. Hak ehliyeti kişinin hak ve borçlara sahip olma ehliyetidir. Bu ehliyeti hukukumuzda tam ve sağ doğumla kazanırız. Bu kazanımın geriye yürütülerek cenini de kapsaması modern hukuklar için çok önemlidir. Dünyada hukuk bakımından öncü olan İsviçre1, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de cenin doğumdan önce haklara sahiptir. Doğum hukukta kişiliğin başlangıç aşamasıdır. Çocuğun2 tam ve sağ doğumuna göre kişiliği kazanıp kazanmaması yani anneden belirli bir süre ayrı olarak yaşam fonksiyonları göstermesi, onun bir hak öznesi olması açısından belirleyici şarttır. Tam ve sağ doğum hâlinde ise cenin, ana rahmine düştüğü andan itibaren haklara sahip durumdadır [1]. Ceninin hakları, miras alacaklarından kaynaklanabileceği gibi tazminat alacaklarından da kaynaklanabilmektedir. Hatta hatalı tıbbi müdahaleler için de cenin, gelecekte bu hakları tazmin edebilecektir. Ceninin karşılaştığı diğer bir konu da gebeliği sonlandırma işlemlerinden kürtajdır. Kimi ülkeler3 cenini insan olarak gördüğü için kürtajı yasaklamış, kimi ülkeler4 ise ceninin kişilikten yoksun olduğunu savunarak kürtajı yasallaştırmıştır. Ülkemizde ise kürtaj tamamen olmasa da kısmen yasaldır. Son olarak belirtmek gerekir ki Türk Ceza Kanunumuz cenini ve anneyi koruyacak şekilde kürtaj işlemine sınırlamalar getirmiştir. Ceza kanunumuzdaki maddeler sayesinde kürtaj gibi ciddi tıbbi işlemlerin tecrübesiz, tıp biliminden uzak kişiler tarafından yapılmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Türk Ceza Kanunumuzun getirdiği bu düzenlemeler üreme sağlığı açısından oldukça önem taşımaktadır.
2. KİŞİLİĞİN BAŞLANGICI
Kişiliğin başlangıcı Türk Medeni Kanunu madde 28’e göre çocuğun tam ve sağ olarak doğması ile başlar. Bu iki koşul yani tam ve sağ doğumun bulunması Türk Hukuku’na göre kişiliğin kazanılması için zorunlu şarttır [2].
2.1. Tam Olarak Doğma
Tam olarak doğma çocuğun bütünü ile anneden ayrılmasını ifade eder. Çocuğun ne zaman tam doğduğuna ilişkin kanunun bir ifadesi yoktur. Bunun için hukuk doktrini tıp biliminden yardım almaktadır. Tam doğum gerçekleşince çocuk ana rahmi dışında bağımsız bir varlık kazanır [2].
2.2. Sağ Olarak Doğma
Sağ olarak doğma çocuğun tam olarak doğduktan bir süre sonra annenin bedeninden bağımsız olarak yaşamasıdır. Bu yaşama durumu tıp bilimi yetkililerince tespit edilir. Sonuç olarak sağ doğumbulguları gösteren çocuk “hukuken” sağ doğmuş sayılacaktır.
2.3. Kişiliğin Başlangıcının Önemi
Kişiliğin başlangıcı hukuksal olarak çok önemlidir. Çocuğun tam ve sağ doğumuna göre kişiliği kazanıp kazanmaması onun bir hak öznesi olması açısından belirleyici şarttır. Çocuğun doğduktan kısa bir süre sonra ölmesi hâlinde bile çocuk bir hak öznesi olmuş olacak ve kendisine bağlanan hakları elde etmiş sayılacaktır. Özellikle miras hukukundaki hakların, alacakların intikalinde doğum anı yani kişiliğin başlangıç anı önem arz etmektedir. Örneğin doğacak çocuğa miras bırakan X kişisinin çocuğun doğumundan önce ölmesi durumunda mirasın paylaşılmasında kişiliğin başlangıcı, miras paylarını değiştirebilecek şekilde ciddi sonuçlara sebep olur.
3. CENİNİN TANIMI
3.1. Cenin Kavramı
Cenin Arapçada, “cenne” fiilinden türetilmiştir. Arapça “cnn” kökünden gelen canīn “جنين” “gizli veya örtülü olan şey, embriyon” sözcüğünden alıntıdır [3]. Cenin “fetüs, nasciturus” kavramı, genel olarak ana rahmine düşmüş, fakat henüz doğmamış olan çocuk olarak tanımlanmaktadır [4].
3.2. Ceninin Hak Ehliyeti
Hak ehliyeti kişinin hak ve borçlara sahip olma ehliyetidir. Hak ehliyetinde bir işi yapma değil, haklara sahip olabilme yeteneği söz konusudur. Her insan kişi olması nedeniyle hak ehliyetine sahiptir. Türk Medeni Kanunu ifadesine göre “çocuk, sağ doğmak koşuluyla, hak ehliyetini ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder”. [1] Cenin sağ doğma şartını yerine getirmesi hâlinde geriye dönük olarak hak ehliyetine sahip olur. Örneğin cenin hâlindeki miras bırakılan çocuk, sağ doğmak şartıyla doğduktan sonra mirası kazanmış sayılır. Cenin burada hak ehliyetini şarta bağlı olarak kazanır5. Geciktirici şartta, sağ doğum gerçekleşinceye kadar ceninin hak ehliyetinin hüküm ve sonuçları askıdadır. Sağ doğum şartı gerçekleştiğinde cenin hak ehliyetini kazanacak, ancak hak ehliyeti hükümlerini geçmişe etkili olarak, yani ceninin ana rahmine düştüğü andan itibaren doğuracaktır [4].
3.3. Ceninin Fiil Ehliyeti
Fiil ehliyeti kişinin kendi iradesi ve davranışlarıyla borç altına girebilme, hak edinme, hukuki sonuç meydana getirebilme yeteneğidir [1]. Burada hak ehliyetinden farklı olarak “fiil” söz konusudur. Kişinin bir hareketi gerçekleştirerek hukuki sonuçlar doğurabilmesi durumu vardır. Fiil ehliyeti hak ehliyetindeki gibi tam ve sağ doğum ile kazanılmaz. Örnek olarak Tam Fiil Ehliyeti için kişinin ayırt etme gücü olması, kısıtlı olmaması, ergin olması gerekir. Cenin bu ve bunun gibi şartları hiçbir şekilde taşıyamayacağı için fiil ehliyetinden yoksundur.
4. CENİNİN MAL VARLIĞINA İLİŞKİN HAKLARI
4.1. Ceninin Miras Hakkı
Türk Medeni Kanunu madde 582’ye göre “Cenin, sağ doğmak koşuluyla mirasçı olur.” Tam ve sağ doğmayan çocuk ise mirasçı olamaz. Mirasçılık burada geciktirici şarta bağlanmış durumdadır.
Cenine miras bırakılması durumunda cenin henüz kişi olarak hayatta olmamasına rağmen ileride sağ doğma şartını gerçekleştirirse miras bırakan kişiye mirasçı olabilecektir. Mirasın paylaşılması cenin eğer doğmamış ise ceninin doğumuna kadar ertelenir [2].
Türk Medeni Kanunu madde 643’e göre mirasın paylaştırılması sırasında henüz sağ olarak doğmamış cenin varsa paylaştırma doğum anına kadar ertelenir. Cenin sağ doğarsa mirasın açıldığı anda doğmuş gibi paylaştırmaya katılır [2].
4.2. Ceninin Haksız Fiillerden Doğan Alacakları
Cenin, kendisine karşı doğumdan önce gerçekleştirilen haksız fiillere karşı, eğer ki maddi veya manevi zarara uğramışsa, doğumdan sonra haksız fiili gerçekleştiren kişi veya kişilere karşı tazminat alacaklısı olur. Tazminatlar maddi, manevi veya her ikisi de olabilir. Bu zararı tazmin edebilmek için ceninin sağ doğması şarttır. Tazminat davalarını doğumdan sonra, dava ehliyeti olmayan sağ doğan çocuk adına kanunî temsilcisi açar [5].
Örneğin doğumdan önce hatalı uygulama sebebiyle bedensel olarak zarara uğrayan cenin, sağ doğumdan sonra temsilcisi aracılığı ile haksız fiili işleyen kişiye karşı manevi veya maddi tazminat alacağını talep etme hakkına sahiptir.
4.3. Ceninin Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
Ceninin bakım ve sorumluluğunu doğumdan sonra yüklenecek kişinin ceninin doğumundan önce haksız bir fiil sonucu ölümü durumunda cenin destekten yoksun kalmış sayılır. Haksız fiilden sorumlu olan kişiye karşı destekten yoksun kalma tazminatı sağ doğum hâlinde talep edilebilir.
Destekten yoksun kalma tazminatının miktarı, ölen kişinin çocuğa sağlayabileceği desteğin muhtemel miktarı kadar olacaktır [6].
4.4. Ceninin Kişilik Haklarının İhlali Durumunda Tazminat
Kişilik hakları para ile değeri ölçülemeyen ve kişinin manevi dünyasına ilişkin olan haklardır [7]. Bu haklar kişinin yaşamı, şeref, haysiyet, özgürlük ve ismi gibi konuları kapsar. Bu haklara karşı haksız fiili gerçekleştiren kişilere, çocuğun sağ doğması koşuluyla birlikte olayın boyutuna göre tazminat davalarını açılabilir.
Örneğin çocuğun doğumdan önce ailesi veya çevresi hakkında gerçek dışı aşağılayıcı haberler yapılması ve bu haberlerin çocuğun hayatını etkileyecek derecede olması durumunda tazminat söz konusu olur6.
5. CENİN VE KÜRTAJ
Asıl olarak rahmin iç yüzeyinin kazınması anlamına gelen kürtaj günümüzde sıklıkla hekim eliyle gebeliği sonlandırma işlemi olarak anılmaktadır. Hukuken kürtaj, anne karnındaki çocuğun doğumdan önce tıbbi yöntemlerle annenin vücudundan alınması ve hayatla bağının tamamen kesilmesi durumudur. Kürtajın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Eski Çin’deki ilk belgelere bakıldığında bu tarih 4.500 yıl öncesine kadar uzanmaktadır [8]. Kürtaj kimi ülkelerde bir hak olarak görüldüğü için yasal sayılmış; kimi ülkelerde de gerek dini7 gerekse ahlaki sebeplerden dolayı yasaklanmıştır. Ülkemizde ise kürtajın yasallığı tamamen olmasa da kısmen yasaldır.
Kimi ülkelerin kürtajı yasaklamasındaki en büyük etken, ceninin bir canlı olarak kabul edilmesidir. Canlı olarak kabul edildiğinde de doğrudan ceninin yaşam hakkı söz konusu olacaktır. Yaşama hakkı üzerinden kürtaja karşı çıkan kişiler tüm insanların yaşama hakkının kutsal olduğunu ve ceninin de bir insan olduğunu savunmaktadır [9]. Ceninin yaşam hakkı olduğuna dayanan yasalar, kürtajı bir hak değil de cinayet olarak ele almıştır. Irak, Mısır, Libya gibi ülkeler kürtajın tamamen yasak olduğu ülkelere örnek oluşturmaktadır. [10].
Diğer taraftan kürtajın yasallığı üzerinde durmak gerekir. Gelişmiş ülkelerde kürtaj meselesi genelde “hakların çatışması” kapsamında kadının özgürlüğünü ceninin yaşam hakkından üstün olarak görmektedir [11]. Yasal olan ülkelerde kürtaj genel olarak “istenmeyen, imkânsızlıklar nedeniyle sonlandırılamayan hamilelik, kadının özgürlüğünü kısıtlayan, fizyolojik ve psikolojik sağlığı üzerinde ciddi bir yük oluşturan, sadece dokuz ay değil yıllar boyunca kadını çocuk bakımı sorumluluğunun altına sokan ve kadının bütün hayatını etkileyen bir durum [12].” olarak görülür. Dünyada kürtajı yasallaştıran ilk modern devlet 1920 yılında Sovyet Rusya olmuştur [13]. Günümüzde ise özellikle gelişmiş ülkelerde kürtajın yasallığı söz konusudur. Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre, Rusya gibi ülkelerde kürtaj tamamen yasaldır [10].
Bunun yanında Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi, 24 Haziran 2022 günü kürtajın yasallığının önünü açan ve kürtajın, hamileliğin üç ayında kadının mutlak hakkına bırakan Roe V. Wade kararını iptal etmiştir [14]. Bu kararın iptali sonucu Amerika Birleşik Devletleri’nde birçok insan kararın iptaline karşı çıkmıştır. Keza kadınların bu haklarının ellerinden alınması Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre onların kürtaj yapmasına engel değildir [15]. Sosyal anlamda hakları önemseyen bir devletin bu şekilde karar vermesi peşinde birçok soruyu da beraberinde getirmiştir. Bazı görüşlere göre kararın iptali ABD’nin ekonomik çıkarlarına dayanmaktadır. Bu çıkarların başında da iş gücü gelmektedir.
Not: Bazı ülkelerde veya bölgelerde kürtaj yasaları diğer yasalar, yönetmelikler, yasal ilkeler veya yargı kararlarıyla değiştirilir. Bu harita, yetkililerin uyguladığı birleşik etkisini göstermektedir.
5.1. ÜLKEMİZDE KÜRTAJ
Ülkemizde kürtaj, 1983 yılında yürürlüğe giren 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile yayımlandığı tarihten itibaren yasaldır [17]. Yasanın sağladığı kürtaj serbestîsi kısmi serbestîdir. Yasaya göre isteğe bağlı gebeliğin sonlandırılması 10 haftaya kadar olan gebeliklerde mümkündür.
10 haftadan sonraki gebelikler ise, isteğe bağlı olarak sonlandırılamaz. Artık bundan sonraki gebelik sonlandırmalarına zaruri gebeliği sonlandırma da denebilir. Gebelik süresi, on haftadan fazla ise rahim ancak gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hâllerde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir [17]. 10 haftadan sonraki gebelik sonlandırmalarında önemli olan hayati tehlike veya ciddi tehlikedir. İsteğe bağlı olan gebelikteki gibi bir süre söz konusu değildir.
Bunlara ek olarak Türk Ceza Hukuku suç sonucu gebe kalınması durumunu da düzenlemiştir. Türk Ceza Kanunu madde 99 son fıkraya göre, “Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez.” denilmektedir. Burada yasa koyucu, özellikle uygulamada daha çok karşılaşılan nitelikli cinsel saldırı suçunda mağdur kadının gebeliğine on haftadan sonraki zaman diliminde de son verilebilmesi olanağını tanımıştır [18]. Bu maddeye göre isteğe bağlı gebeliğin sonlandırılması kadının mağdur durumunda bulunması şartıyla 20 haftaya kadar uzatılmış olmaktadır. Bu hükmün uygulanabilmesi için kadının mağdur olması, suç sonucu gebe olması, gebeliğin 20 haftayı aşmaması ve gebeliğin sonlandırılmasının rıza ile olması gerekir. Kürtaj için, kadın evli ise eşinin, 18 yaşının altında ise ebeveyninin rızası gerekmektedir [19].
Ülkemizde Türk kadınlarının yaklaşık olarak %15’i hayatlarında en az bir kez kürtaj yaptırdıklarını araştırmalarda belirtmişlerdir [20]. Fakat ülkemizdeki gebeliğin sonlandırılması hizmetlerinin ulaşılabilirliği konusu sorgulanır duruma gelmiştir [21]. Bir hakkın yasal olmasından daha önemlisi onun ulaşılabilir olmasıdır. Hakların yasal olması, ulaşılabilirliği her zaman sağlamamaktadır. Devlet, yasalarla sağladığı hakları idare eli ile gerek özel gerekse kamu hizmeti yoluyla ulaşılabilir kılmalıdır. Sosyal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde de ulaşılabilirliği, yasalarımızı korumak adına güçlendirmeliyiz.
5.1.1. Türk Ceza Hukuku’nda Çocuk Düşürtme ve Düşürme Suçu
Türk Hukuku’nda gebeliği sonlandırma tamamen serbest değildir. Gebeliği sonlandırma işlemi yasaların öngördüğü belirli şartlar altında serbesttir. Bu şartları yerine getirmeyip gebeliği sonlandırma işlemi yapan kişilere Türk Ceza Hukuku’nda yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırımlar kimi zaman işlemin yapıldığı kişiye karşı kimi zaman da işlemi yapan kişiye karşı olabilir.
Türk Ceza Kanununda gebeliği sonlandırma ile ilgili suçlar üç şekilde düzenlenmiştir. Bunlar; rızası olmaksızın kadının çocuğunu düşürtme, rızası olsa bile 10 haftadan fazla gebelik süresi olan kadının çocuğunu düşürtme ve son olarak gebelik süresi 10 haftayı geçmiş olan kadının, gebeliği kendisinin sonlandırmasıdır [22].
a) Türk Ceza Kanunu madde 99 fıkra 1’e göre “Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar” cezalandırılır. Bu suçta önemli olan husus, kadının rızasının olmamasıdır. Burada suçun faili gebe kadının dışında, tıbbi müdahaleye yetkili olan kişidir. Rızasız çocuk düşürtme suçunun maddi konusu hem gebe kadının bedeni hem de cenindir. Bu suçta korunan hukuksal yarar öncelikle gebe kadının biyolojik anne olabilme hakkı olunca, suçun mağduru da gebe kadının kendisidir [18]. Türk Ceza Kanunu madde 99 fıkra 1’de yazılı bu suç için kanunumuz nitelikli hâller de öngörmüştür. Fiilin kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olması, fiilin kadının ölümüne neden olması, fiilin rahim tahliyesine yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi ağırlaştırıcı nedenlerdir.
b) Türk Ceza Kanunu madde 99 fıkra 2’ye göre “Tıbbi zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi” cezalandırılır. Bu suç da tıpkı Türk Ceza Kanunu madde 99 fıkra 1 gibidir. Temel farkı ise rızaya dayalı olmasıdır. Kadının rızası yoksa Türk Ceza Kanunu madde 99 fıkra 1’deki suç oluşacaktır. Rızası var fakat gebelik süresi 10 haftayı aşmış ise bu suç söz konusu olacaktır. Bu maddedeki suçta gebeliği sonlandırma işlemini yapan kişiye ve “rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” denilerek rızası bulunan kadın hakkında da cezaya hükmolunur.
c) Türk Ceza Kanunu madde 100’de ise “Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” denmektedir. Burada diğer iki suçtan farklı olarak gebeliği sonlandıran üçüncü bir kişi yoktur. Gebeliği sonlandıran bizzat kadının kendisidir. Burada önemli olan kadının gebeliği kendisinin sonlandırması ve gebeliğin on haftadan fazla olmasıdır. Türk Ceza Kanunu madde 100’de korunan hukuksal yararın ceninin gelecekteki yaşam hakkı olarak görülmesi mümkündür [23].
6. SONUÇ
Ceninin geriye dönük olarak yani ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetinin kabul edilmesi, ileride kişi statüsünde bulunacak hak ehliyeti sahibinin, geleceği ve kişiliğinin güvencesi durumundadır. Gerek mal varlığı alacaklarında olduğu gibi özel hukukta gerekse ceza hukukunda, cenin için koruyucu hükümler bulunması modern hukuk devletlerinde olması gereken hususlardır. Bu hukuki güvenceleri bulundurmayan devletlerde, birey daha anne karnındayken savunmasız hâldedir. Oysaki hukuk devleti, bireyi elindeki tüm imkânlarla korumalıdır. Bir ülkenin veya toplumun devleti, kendi ülkesinde yaşayan tüm insanların yaşam hakkı ve diğer haklarını korumak ve bunları güvenceli bir düzene bağlamak zorundadır. Aksi durumda devlet denen olgu kendi varlık nedenini yadsımış duruma düşer [24]. Cenin, anne karnında birey olarak görülmese dahi yaşayacağı hak kayıpları, onun gelecekteki yaşamını etkileyecek büyüklükte olabilir. Bu yüzdendir ki hukuk devletlerinde bireyin anne karnından itibaren korunması gerekmektedir.
Hukukumuzda cenin sağ doğma şartını yerine getirmesi hâlinde geriye dönük olarak hak ehliyetine sahip olur. Ceninin zihinsel ve fiziksel gelişimi daha olmadığı için fiil ehliyeti yoktur. Cenin, kazandığı hak ehliyeti sayesinde kendisine miras bırakılan alacakları tam ve sağ doğumdan sonra hukuken kazanır. Kendisine veya annesine yapılan haksız fiil sonucu gördüğü zararları da ileride tazmin hakkına sahiptir. Ayrıca haksız fiilin, cenine bakmakla yükümlü bir kişinin ölümüne sebep olması durumunda cenin, ileride destek yoksun kalma tazminatını talep edebilir. Yine cenin, geleceğini etkileyecek, kişilik haklarına zarar verecek hukuksuzlukları da ileride yargıya götürebilecektir.
Kürtaj ise ceninin varlığını ortadan kaldıran bir durumdur. Gerek öğretide gerekse din gibi ahlaki alanlarda çok tartışmalı olan kürtajın yasallığı, bakış açısına göre değişmektedir. Cenini canlı olarak kabul ettiğimizde gebeliği sonlandırmak bir cinayetten ibaret olacaktır. Cenini canlı olarak kabul etmediğimiz durumlarda da gönül rahatlığıyla bu işlem gerçekleştirilecektir. Şahsi fikrim gebeliği sonlandırmanın modern hukuk devletlerinde serbest olması yönündedir. Bu serbest ve yasallığın ayrıca ulaşılabilir de olması gerekir. Ulaşılamadığı takdirde yasallığın hiçbir anlamı kalmayacaktır. Özellikle kürtaj konusunda çelişkide kalan devletler8, kürtajı yasal tutmasına rağmen ulaşılabilirliğini engelleme yoluna gitmişlerdir. Kürtajın serbest olmaması durumu, serbest olması durumundan daha fazla hak kayıplarına neden olacaktır. Çünkü serbest durumda kürtaja karşı olan kişiler, istemediği takdirde bu işlemi gerçekleştirmeme haklarını kullanabileceklerdir. Fakat serbest olmayan durumda kürtaj isteğinde bulunan kişiler, gebeliği sonlandırma işlemlerini istemelerine rağmen yapamayacak ve bunun sonucunda tıbbi koşullardan uzak, merdiven altı diye tabir edilen yerlerde kürtaj işlemini gerçekleştirmek durumunda kalacaklardır. Her yıl, dünya çapında, istenmeyen gebelikleri olan yaklaşık 42 milyon kadın kürtajı seçiyor ve bu uygulamaların neredeyse yarısı güvenilir değildir. Dünyada her yıl yaklaşık 68.000 kadın güvenli olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor ve bu da merdiven altı kürtajı anne ölümlerinin önde gelen nedenlerinden biri yapıyor. [25] Kürtajın serbest olması aslında bu yönden bakıldığında kadının üreme sağlığını, yaşam hakkını ve sağlık hakkını korumuş olacaktır.
Son olarak şunu söylemek gerekir ki cenin gelecekte hak öznesi olabilecek bir varlıktır. Devlet ve hukuk da kişilerin geleceğini güvence altına almakla yükümlüdür. Bu yüzden sağ doğan ceninin hakları her modern hukuk devletinde yasalarla korunmalıdır. Bu koruma hem özel hukuk hem de ceza hukuku anlamında uygulanmalıdır. Önemli olan cenini canlı olarak görüp görmemek değildir. Onun gelecekteki haklarını korumaktır. Her insanın geçmişte birer cenin olduğunu düşünürsek, onun haklarını korumamak aslında insanlığa yapılmış bir saygısızlık olacaktır.
1 Doğmamış bir çocuk, hayatta kalması şartıyla hukuki ehliyete sahiptir. Denilerek cenine doğumdan önce hak sağlamıştır. (İsviçre Medeni Kanunu madde 31 fıkra 2)
2 Çocuk, hukuken 18 yaşın altındaki bireyleri tanımlamak adına kullanılır. Buna karşın tıbbi tanımlamaya göre doğumdan itibaren yaşamının ilk 28 günündeki bireyler “yenidoğan” olarak adlandırılır.
3 Devlet olarak Vatikan, Malta, Filipinler, Mısır, Irak, Libya; Eyalet olarak ABD’nin Kentucky ve Alabama eyaletleri örnek olarak verilebilir.
4 Almanya, Hollanda, İsviçre örnek gösterilebilir.
5 Geciktirici şart, hukuki işlemin istenilen hukuki sonuçları doğurabilmesinin gelecekteki şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır.
6 Dava trafik kazasından doğma manevi tazminat isteğidir. (…) Ancak kardeşlerden Muhsine, Ramazan, Tokman ve Saime’nin yaşlarının küçük olmaları nedeni ile bir acı duymayacakları benimsenip onların isteklerinin reddine karar verilmiştir. Oysa manevî tazminat yalnız çekilen acılara değil, çekilecek acılara karşılık da takdir olunur. Nitekim bu gibi olaylarda sağ doğması kaydıyla olay gününde ana rahmine düşmüş çocuk yararına dahi böyle bir tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Gerçekten küçük davacılar yaşları itibarıyla olay günü acı çekme durumunda olmasalar bile ileride büyüdükleri zaman kardeşleri Cevahir’in bu şekilde kaybından ötürü bir ızdırap duyacakları muhakkaktır.” (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası) Yarg. 4. HD, 12.10.1983, E. 7784, K. 833.
7 Vatikan, Irak örnek verilebilir.
8 Türkiye, İsrail, Finlandiya (Teknik olarak yasa dışıdır, genellikle 12 hafta boyunca yapılabilir.)